Bundan kısa bir süre önce, 2007 yılından itibaren Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü bünyesinde yürütmekte olduğum “Kentsel İletişim” başlıklı yüksek
lisans dersine ilişkin bir değerlendirme yapmaya çalıştığımda, oldukça şaşırtıcı bir
manzara ile karşı karşıya kaldım. Konuyla ilgili alan araştırmalarının pek azı, günlük
yaşam pratiklerimizin mekanla olan ilişkisinin beklentilerimizin ve hedeflerimizin çok
daha ötesinde, oldukça yoğun ve girift bir yapıda gerçekleştiğini ve neredeyse tüm
insanlık tarihi boyunca yaşamın anlamı ile mekanın kontrolü arasında bir bağ
bulunduğunu ortaya koymakta idi. İnsan ilişkilerinin gerçekleştiği yer ile zaman
boyutunun, iletişim tarzları üzerinde önemli bir rol oynadığı ise tartışmaların hareket
noktasını nadiren oluşturmaktaydı. Halbuki zaman boyutu iletişim biçimlerinin tarihsel
koşullar altındaki dönüşümüne işaret ederken; yer bağlamı insan ilişkilerinde coğrafi
koşullara, mekanın yapısına, üç boyutluluğun yönetim, mülkiyet ve kontrol tartışmaları
altında sıkışıp kalmasına dikkatleri çekmekteydi. En genel ifadesiyle mekanın gerek
kentsel gerekse kırsal alan olarak örgütlenmesinin, ilk etapta mimari ve mühendislik
çalışmalarını gündeme getirmekteyse de, bunların ötesinde bir yaşam biçimini ve
„neleri nasıl ifade ettiğimizi‟ açığa çıkardığı unutulmamalıdır. Sanayileşme süreciyle
birlikte dünya genelinde kentleşme\metropolleşme sürecinin yaşanmaya başlaması ve
21. yüzyılla birlikte de dünya genelinde kentsel bölgelerde yaşayan nüfusun ilk kez
kırsal bölgelerde yaşayan nüfusu niceliksel olarak geçmesi, sosyo-psikolojik açıdan
ilişkilerde mesafeliliğe, günlük yaşamda bireyselleşmeye (atomizasyon) ve iletişimde
de genel geçerliğe (kişilerarası iletişimde içten, duygusal ve kişilikli davranışlar
sergilemek yerine sahte, çıkarcı ve günübirlik davranışlar sergilenmesine) neden
olmuştur. Mühendisliğin kesitler, katmanlar ve alanlar üzerine kurulan inşacılığı ile
mimarlığın barınmayı çalışma ile bütünleştiriciliği arasındaki çelişkilerin
giderilmesiyle birlikte ise kapitalizmin mekanın örgütlenmesi tamamlanmıştır. Bu
bağlamda mimarlığın, mesken ve modernite ile olan ilişkisini inceleyen yakın tarihli
çalışmaların önem kazanmaya başladığını görmekteyiz. Konuyla ilgili son
çalışmalardan biri ise dilimize Nalan Bahçekapılı ile Rahmi Öğdül‟ün ortak çabasıyla
kazandırılan Hilde Heynen‟in „Mimarlık ve Modernite: Bir Eleştiri‟ (Architecture and
Modernity - 1999) başlıklı kitabı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları |
Bölüm | Kitap Eleştirisi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Haziran 2012 |
Gönderilme Tarihi | 25 Mart 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Sayı: 34 |