Social order is a phenomenon that can be established when individuals within it internalize concepts of justice and rights, fulfilling the requirements related to them. In societies lacking these concepts, absolute order and the connected social peace are absent. The main indicators that show that justice and rights do not prevail are the weaknesses in the sharing of the total material values produced in society. In circumstances where certain groups take a large share of society's wealth, it is inevitable that social unrest will arise. The fact that a small segment of society has a large share forms the basis of disintegration and chaos in society. Society is the environment in which human beings hold on to life and realize many of their relationships. People realize all their positive or negative behaviours through their relationships with society. The physical environment in which one lives also has an important contribution to these relationships. The Qur’ān presents messages to all humanity, starting from its initial circle of address. Some of these messages are related to the manner of assignment/ownership and disposition of financial assets that people own. A person's view of material assets is directly related to his view of the world and worldly life. The Qur’ān addresses the polytheistic Arab community, its initial recipients, whose perception of life is individualistic and limited to this world; they are insensitive to the problems of the society and the environment in which they live. Since the concepts of justice and rights do not exist in the polytheistic Arab society, it is meaningless to expect the concept of social justice to exist in the economic life. Considering this insensitivity and indifference of the polytheist Arabs towards their own society as a negative issue for the course of society, the Qur’ān aims to shape the minds of its addressees in this direction by providing incentives, orders and prohibitions in order to correct them. The moral understanding of the Qur’ān is basically based on belief in Allah and the afterlife. In this regard, the Qur’ān has determined the primary goal of directing people's gaze in that direction and concentrating their perceptions accordingly. Since it aims to change the whole of human life at the center of belief in Allah and the afterlife, the Qur’ān has followed a gradual method that aims to change all aspects related to financial assets, which are the most important of social relations. Considering the acquisition of financial assets, which are vitally important for the positive shaping of social life, and the human disposition over them, emphasizing that the real owner of all assets is Allah and that human ownership is temporary. The Qur’ān declares that the first behaviour leading to salvation in the afterlife is to donating some one's wealth. In many verses, Allah states that His consent in the relations between His servants can only be achieved through sharing. From this perspective, we can easily say that orders and recommendations regarding financial assets are basically related to sharing ethics. In order to strengthen this phenomenon, the Qur’ān tries to base the economic actions of human beings on honesty, compassion and sharing their profits by appealing to human emotions and activating the feelings of goodness in their nature. In this respect, we can say that the Qur’ān discusses man's acquisition of material assets and their disposal over them on the basis of reward or punishment in the afterlife and the concept of sharing.
Toplum düzeni bünyesinde barındırdığı bireylerin adalet ve hak kavramlarını özümseyerek bunlarla ilgili gerekleri yerine getirdikleri takdirde tesis edilebilecek bir olgudur. Adalet ve hak kavramlarının ikâme edilmediği toplumlarda mutlak bir düzenden ve bununla doğrudan ilişkili olan toplumsal huzurdan söz edilemez. Adalet ve hakkın hüküm sürmediğini gösteren göstergelerin başında toplumda üretilen toplam maddi değerlerin paylaşımındaki zafiyetlerdir. Belli zümrelerin toplumun servetinden büyük payı aldıkları bir konjonktürde toplumsal huzursuzlukların baş göstermesi kaçınılmazdır. Toplumun küçük bir kesiminin büyük paya sahip olmaları toplumdaki çözülmenin ve kargaşanın temelini oluşturur. Toplum insanoğlunun hayata tutunduğu ve pek çok ilişkilerini gerçekleştirdiği ortamdır. İnsan bütün olumlu veya olumsuz davranışlarını toplumla olan ilişkileri üzerinden gerçekleştirir. Yaşadığı fiziksel çevre de bu ilişkilerde önemli bir katkıya sahiptir. Kur’ân ilk hitap çevresinden yola çıkarak bütün insanlığa mesajlar sunar. Bu mesajlardan bir kısmı insanın sahip olduğu malî varlıkların temlik/sahip olma biçimi ve tasarrufu ile ilgilidir. İnsanın maddi varlıklara bakışı dünyaya ve dünya hayatına bakışla doğrudan ilişkilidir. Kur’ân’ın ilk muhatapları olan müşrik Arap topluluğunun hayat algısı bireyselliği esas alıp bu dünya ile sınırlı olduğundan, yaşadığı toplumun sorunlarına ve çevreye karşı duyarsızdır. Müşrik Arap toplumunda adalet ve hak mefhumları bulunmadığından iktisadi hayatta sosyal adalet mefhumunun da olmasının beklenmesi anlamsızdır. Müşrik Arapların kendi toplumlarına karşı bu duyarsızlığı ve vurdumduymazlığı toplumun gidişatı açısından olumsuz bir husus olarak kabul eden Kur’ân bunu düzeltmek için teşvik, emir ve yasaklar ortaya koymak suretiyle muhataplarının zihnini bu yönde şekillendirmeyi amaçlamıştır. Kur’ân’ın ahlâk anlayışı ahiret merkezlidir. Bu bakımdan tüm insan bakışlarını o yöne yöneltmeyi ve algılarını o yöne doğru yoğunlaştırmayı öncelikli hedef olarak belirlemiştir. İnsan hayatının bütününü bu doğrultuda değiştirmeyi hedeflediği için toplumsal ilişkilerin temellerinden en önemlisi olan malî varlıklarla ilgili bütün yönleri de bu doğrultuda değiştirmeyi amaçlayan tedrici bir metot izlemiştir. Toplumsal hayatın olumlu yönde şekillenmesi için hayati derecede önemli olan malî varlıkların elde edilmesi ve onlar üzerindeki insan tasarrufunu önemseyerek, bütün varlıkların gerçek sahibinin Allah olduğuna ve insanın bunlara sahipliğinin geçici olduğuna vurgulamak suretiyle insanı ahirette kendisini kurtaracak olan davranışların başta, sahip olunan servetin bir kısmının infak edilmesi olduğunu beyan eder. Pek çok ayette, kullar arasındaki ilişkilerde kendi rızasının ancak paylaşımla sağlanabileceğini beyan eder. Bu açıdan bakıldığında mali varlıklarla ilgili emir ve tavsiyeler temelde paylaşım ahlâkıyla ilgili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu olguyu kuvvetlendirmek maksadıyla insan psikolojisine hitap ederek, fıtratındaki iyilik hislerini harekete geçirerek insanoğlunun iktisadi eylemlerini dürüstlük, merhamet ve kazancını paylaşmak üzerinde kurmaya çalışır. Bu bakımdan Kur’ân, insanın maddi varlıkları elde etme ve onlar üzerindeki tasarruflarını hem ahiret mükâfatı veya cezası şeklinde hem de bütün ahlâkî davranış biçimlerini bu zeminde ele almıştır.
Çalışmada etik kurallara riayet edildiğini beyan ederim.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 18 |
İlahiyat Akademi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.