One of the interesting phenomena created by Allah in nature is the shadow. Shadow is a natural phenomenon that occurs on the side of an object that does not receive light, and its darkness increases or decreases according to the intensity of the light and the density of the object. The concept of shadow in the Qurʾān presents a profound theological reflection on natural phenomena as signs of divine craftsmanship and omnipotence. As mentioned in the holy text, shadows are not merely physical occurrences but symbolic representations of submission to Allah’s will. This notion is explored extensively in the Quran, with the term “ẓill” (and its plural “ẓilāl”) appearing in over twenty verses, intertwining natural observation with spiritual enlightenment. In Islamic theology, shadows are described as passive entities that manifest Allah's command, embodying submission by lengthening and shortening in accordance with the sun's movement, which is under divine command. This interplay between light and shadow is employed by Allah as an illustration of His power to control the universe and as evidence of His existence. The manipulation of shadows and the guidance of sunlight are discussed in the Qurʾān to direct human attention towards the intricacies of creation and the subtleties of divine intervention in everyday phenomena. The verse that encapsulates this idea is from sūra al-Naḥl (16:48), where it is articulated that shadows sway left and right in complete submission to Allah’s will, thus showing respect and reverence. This metaphorical depiction emphasizes that even inanimate aspects of creation engage in acts of worship and obedience, which are typically attributed to sentient beings. The root word ẓ-l-l in Arabic, from which the word for shadow derives, connotes "attachment" or "adherence," further enriching the theological narrative that even shadows are in a state of constant devotion and attachment to the divine will, mirroring the behavior expected of believers. The Qurʾān extends this discourse by correlating the behavior of shadows to the act of prostration, a fundamental aspect of Islamic worship. In sūra al-Ra‘d (13:15), it is declared that everything in the heavens and earth, including shadows, prostrates to Allah, willingly or unwillingly. This verse underscores the universal nature of submission to Allah, encapsulating a cosmic order where every element, visible and invisible, recognizes and honors the sovereignty of the Creator. Moreover, the movement of shadows illustrates physical laws and serves as a metaphor for spiritual guidance and the path of righteousness. Shadows are depicted as signs for those who reflect a theme recurrent in the Qurʾānic call to ponder over the natural world as a means to understand divine messages. This concept is vividly portrayed through the narrative of the Israelites, who were given shade during their desert sojourns and mentioned as a divine provision and mercy from the scorching sun. This historical reference not only highlights the protective nature of shadows as a physical comfort but also as a symbol of spiritual refuge and guidance under the providence of Allah. The theological reflection on shadows reaches its zenith in the eschatological imagery within the Qurʾān. In scenarios depicting the Day of Judgment, shadows play a critical role in illustrating the condition of the souls. This distinction points to the dual nature of shadows in the Qurʾānic exegesis as both a literal comfort and a metaphorical shelter. Furthermore, shadows in the Qurʾān are not confined to benign or protective roles; they also embody elements of warning and retribution. Verses in sūra al-Mursalāt (77:29-31) describe a shadow that neither shades nor shields from the flame, portraying shadows in hellish contexts as punitive rather than protective. This duality enriches the Qurʾānic narrative on shadows, presenting them as multifaceted symbols that encompass mercy, guidance, warning, and punishment. In conclusion, the Qurʾānic treatment of shadows transcends mere physical observation, embedding layers of spiritual symbolism and theological significance within it. Shadows are portrayed as natural phenomena and divine signs endowed with qualities that encourage reflection, obedience, and understanding of the cosmic and spiritual order. The extensive discourse on shadows in the Qurʾān highlights their role as a testament to Allah's omnipotence and as a beacon for believers to seek guidance and reflect upon the divine essence permeating beacon for believers to seek guidance and reflect upon the divine essence of the universe. The absence of specialized scholarly works on this specific topic only emphasizes the need for an integrated study of these verses, prompting deeper exploration and appreciation of shadows as both a natural and a spiritual phenomenon within Islamic thought.
Allah Teâlâ’nın tabiatta yarattığı ilginç hadiselerden biri de gölgedir. Gölge; cismin ışık almayan tarafında oluşan ve ışığın şiddetine ve cismin kesafetine göre koyuluğu çoğalan veya azalan bir tabiat olayıdır. Gölge olgusu, ayetlerde geçtiği şekliyle zıll, (çoğulu zilâl) Kur’an’da yirmiden fazla ayette yer almıştır. Allah Teâlâ, bu ayetlerde gök gürültüsü, şimşek, yıldırım, yağmur gibi birçok konuyla birlikte gölgeyi de gündeme getirmekte, gölgenin uzayıp kısalmasını gücünün göstergesi ve varlığının bir delili olarak sunmaktadır. Allah Teâlâ, gölgeyi nasıl uzatıp kısalttığına, buna güneşin delil getirildiğine bakışlarımızı yöneltmemizi istemektedir. Buna ilaveten olayı bir metafor olarak ayette şu şekilde sunmaktadır: “Öyleyse gerçekleri örtbas edenler, Allah'ın yarattığı nesnelere ibret nazarıyla bakmazlar mı? (İşte bu nesnelerin) gölgeleri Allah'ın iradesine bütünüyle boyun eğerek, sağa sola hareket edip nasıl da Allah’a saygı ve tazim gösteriyor.” (en-Nahl 16/48). Z-l-l kökü, fiil formunda kullanıldığında bağlı kalma anlamına gelmekte ve bu mana ile ilintili olarak müşriklerin putlarına bağlı oldukları dile getirilmektedir. Gölge ile güneş arasındaki ilişkiye dikkat çeken Allah Teâlâ, gölgeler dâhil, her şeyin “secde” ettiğinden söz etmiştir: “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.” (er-R’ad 13/15). Dolayısıyla ayet, bu anlatımıyla, üzerinde durulmayı ve hakkında uzun uzun tefekkür etmeyi gerektiren bir hakikat ifadesi olmuştur. Gölgelerin secdesi, Kur’an yorumcuları tarafından, Allah’ın tabiata koyduğu yasaya uygun hareket etmesi şeklinde anlaşılmıştır. Dahası, harika bir tabiat olayı olan gölgenin hareketlerinin insanlar için değişik nimetlere vesile olduğu vurgulanmıştır. Allah Teâlâ, özellikle de çöl sıcağında yolculuk yapmak zorunda kalan İsrailoğullarına bahşedilen gölgeden söz etmektedir. Bu haliyle gölge, onları güneşten koruyan ilahî bir şemsiye olmuştur. Mahşer yerinde hiçbir gölgenin bulunmadığı bir zamanda/mekânda, Allah’ın arşının gölgesinde özel ikrama sahip olan seçkinler, dünyada kaliteli ameller yapmış olan kişilerdir. “Allah, yarattığı (ev, ağaç ve bulut gibi) şeylerden size gölgeler yaptı… İşte böylece Allah, üzerinizde olan nimetini tamamlıyor ki, emirlerine boyun eğip itaat edesiniz.” (en-Nahl 16/81) ayetiyle dile getirildiği üzere gölge; dünyanın hoş bir nimeti olmasının yanında, “Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.” (el-İnsân 76/13) ayetiyle de cennette bir lütuf olarak takdim edilmiş ve her kulun bu ikrama sahip olamayacağı ifade edilmiştir. “Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner.” (el-Bakara 2/210) ayetinde bildirildiği üzere, tarihte bazı kavimler için helakin geldiği bir bulutun izdüşümü olarak tanıtılmıştır. “(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) Yalan saydığınız azaba doğru gidin! Üç kola ayrılmış, bir gölgeye gidin. Ki o ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.” (el-Mürselât 77/29-31) ayetinde beyan edildiği şekliyle gölge, aynı zamanda cehennemin azap türlerinden ve onu tasvir eden figürlerinden biri olarak anlatılmıştır. Gölge ile ilgili ayetler bütünlük içinde düşünüldüğünde, herhangi bir şuurlu varlıkta görülen Allah’a boyun eğme, tespih ve secde gibi fiillerin onda da görüldüğü müşahede edilmektedir. Gölgeyi işârî olarak yorumlayan müfessirler, bütün bir âlemin gölge varlık, Allah Teâlâ’nın da hakikî varlık olduğunu vurgulamışlardır. Gölge, Kur’an’da nimet olarak sayılan birçok ikram arasında zikredilecek derecede öneme sahip bir lütuf olarak insanlığa bağışlanmıştır. Gölge konusunda herhangi bir eserin ya da müstakil bir makalenin kaleme alınmamış olması bizi bu konudaki ayetleri bir bütünlük içinde araştırmaya sevk etmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 29 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 21 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 4 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |