The Indian ḥadith narrator and the Islamic jurist ʿAbd al-Ḥayy al-Laknawī is an Islamic scholar who led the movement of the return to the main sources of the religion during the invasion of the Indian subcontinent by the British control and wrote like 120 works in different knowledge branches Laknawī in particular specialized himself in terms of obtaining judgments from evidence and was engaged in the science of Fiqh al-Ḥadith and Ikhtilāf al-Ḥadith. On the other hand, his applications related to settling the dispute considered between the evidence while achieving a judgment are present.In this study, the method followed by Leknawi when making a judgment on a subject was examined, and his approach to the science of Ikhtilāf al-Ḥadith, which has gained a separate place for itself with the formation of the science of ḥadith and has an important position in understanding, interpreting and obtaining judgments from ḥadith, has been tried to be evaluated. This evaluation is related to the work of Laknawī named Imām al-kalām fīmā yataallaq bi al-qirāa khalf al-imām in which the examined whether or not the congregation that obeys the imām must recite or not. Laknawī examined the verses and ḥadiths that were taken as evidence in his treatise and the interpretations for the understanding of these evidences and reached a conclusion by answering the objections. Therefore, the study aims to give an idea about the method and application Laknawī followed in eliminating the contradiction among ḥadiths.
Laknawī, acting separately from Ḥanafīs, said that it would be correct to follow the methods of gathering, preferring and abrogation, respectively, in order to resolve the conflict between the evidences. According to him, the fact that a scholar cannot perform a gathering of seemingly contradictory narrations does not mean that another scholar cannot do it. In the same way, there is a contrary attitude towards accepting the plurality of narrators and ṭuruq as an absolute reason for preference. Laknawī thinks that the multiplicity of narrators and ṭuruq are the criteria to be respected after determining their authenticity in his two contradictory ḥādīth. Because a ḥadith can be weak even though it has many narrators and ṭuruq.
The disagreement about whether the congregation will recite behind the imām, which is the subject of the article, has been shaped within the framework of whether the imām's recitation is sufficient for the congregation. In particular, the Shāfiʿīs have raised various objections, such as the unwellness of the narrations that Ḥanafīs take as evidence, the fact that Imām Abū Ḥanīfa is not considered a thiqat, and that the Prophet absolutely ordered the al-Fātiḥa to be recited in the prayer. Laknawī responded to all these objections based on the views of Ḥanafī scholars and adding his own evaluations.
Laknawī, contrary to the general view of the Ḥanafī sect to which he is affiliated, is of the opinion that it would be nice for the muqtaḍī to recite the recital in the loud prayers when the imām interrupts, based on Imām Muḥammad's permissibility for the muqtaḍī recitation in silent prayers. Because Laknawī does not distinguish between silent and loud prayers. Many of the muḥaddiths agree with him on this issue. The reason for Laknawī's preference for this view can be cited as the fact that there are many conflicts in both essentials and branches issues and he thinks that it is more prudent to prefer the words of the muḥaddiths during these conflicts.
Hindistanlı muhaddis ve fakih Abdulhayy el-Leknevî (öl. 1848/1886), İngiliz iradesinin Hint alt kıtasını işgali sırasında dinin temel kaynaklarına dönüş hareketine öncülük eden, çeşitli ilim dallarında yüz yirmiye yakın eser te’lif eden bir İslam âlimidir. Leknevî, özellikle delillerden hüküm elde etme hususunda derinleşmiş, Fıkhu’l-Hadis ve İhtilâfu’l-Hadis ilmi ile iştigal etmiştir. Öte yandan bir hükme ulaşırken deliller arasında olduğu düşünülen ihtilâfın giderilmesi ile ilgili uygulamaları da mevcuttur. Bu makaledeLeknevî’nin bir konu hakkında hüküm verirken takip ettiği yöntem incelenerek hadis ilminin teşekkülü ile birlikte kendine müstakil bir yer edinmiş olan ve hadislerin anlaşılması, yorumlanması ve hadislerden hüküm istidlâlinde önemli bir konumda bulunan İhtilâfu’l-Hadis ilmine yaklaşımı değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirme, Leknevî’nin imāma uyan cemâatin kırâat edip etmemesi meselesini incelediği İmâmu’l-kelâm fîmâ yeteallakubi’l-kırâati halfe’l-imâm adlı risalesi ile alakalıdır. Leknevî, risalesinde delil alınan âyet ve hadisleri, bu delillerin anlaşılmasına yönelik yorumları incelemiş ve itirazlara cevaplar vererek bir sonuca ulaşmıştır. Dolayısıyla çalışmanın Leknevî’nin hadisler arasındaki teâruzun giderilmesinde izlediği yöntem ve uygulamasına dair fikir vermesi amaçlanmıştır.
Leknevî, Hanefîlerden ayrı hareket ederek deliller arasındaki ihtilâfı gidermede sırasıyla cem‘, tercih ve nesh yolunun takip edilmesinin doğru olacağını söylemiştir. Ona göre birbirine zıt görünen rivâyetleri bir âlimin cem‘ yapamaması, başka bir âliminde yapamayacağı anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde râvilerin ve tarîklerin çokluğunun mutlak olarak tercih sebebi kabul edilmesi konusunda da onların aksine bir tavır söz konusudur. Leknevî, râvî ve tariklerin çokluğunun, birbirine muârız olan iki hadisinde sıhhatinin belirlenmesinden sonra itibar edilecek kıstaslar olduğunu düşünmektedir. Çünkü bir hadis, râvisi ve tarîki çok olmasıyla birlikte zayıf olabilir.
Makalenin konusu olan cemâatin, imamın arkasında kırâat edip etmeyeceği ile ilgili ihtilâf imāmın kıraatinin cemâate yeterli olup olmaması çerçevesinde şekillenmiştir. Özellikle Şâfiîler, Hanefîlerin delil aldıkları rivâyetlerin senedlerinin ma‘lul oluşu, İmam Ebû Hanife’nin sika sayılmadığı, Hazreti Peygamber’in mutlak olarak namazda Fâtiha’nın okunmasını emrettiği hakkında gelen rivâyetlere muârız olacağı gibi çeşitli itirazlar getirmişlerdir. Leknevî, bütün bu itirazlara Hanefî âlimlerinin görüşlerini esas alarak ve kendi değerlendirmelerini de ekleyerek cevap vermiştir.
Leknevî, bağlı olduğu Hanefî mezhebinin genel görüşünün aksine İmam Muhammed’in hafî namazlarda muktedînin kırâatine cevaz vermesine dayanarak imāmın sekte yaptığı anlarda cehrî namazlarda muktedînin kırâat etmesinin güzel olacağı kanaatindedir. Çünkü Leknevî, hafî ve cehrî namazlar arasında bir fark gözetmemektedir. Muhaddislerden birçoğu da bu konuda onunla aynı görüştedir. Leknevî’nin bu görüşü tercih etmesinin sebebi olarak gerek usûl gerekse furu‘ meselelerde birçok ihtilâf bulunması ve bu ihtilâflar anında muhaddislerin sözünü tercih etmenin daha ihtiyatlı olduğunu düşünmesi gösterilebilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |