Bu makale, apartheid sonrası Güney Afrika'da kültür ve toplumsal hareketler arasındaki karmaşık ilişkiyi eleştirel fenomenolojik bir yaklaşımla incelemektedir. Bu yöntem, toplumsal hareketlerin yaşanmış deneyimlerine ve toplumsal etkilerine odaklanarak, kültürel semboller, anlatılar, dini çerçeveler, spor, medya ve kimliğin adalet ve eşitlik mücadelelerini nasıl şekillendirdiğini ve sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. Analiz, toplumsal hareketler ve kültürün tanımlarıyla başlayarak, bu kavramların Güney Afrika bağlamındaki etkileşimine vurgu yapmaktadır. Husserl tarafından geliştirilen ve Heidegger, Merleau-Ponty ve Sartre tarafından genişletilen fenomenolojik yaklaşımı kullanan bu çalışma, fenomenolojik indirgeme, betimleme, öz tanımlaması ve yapısal analiz gibi adımları takip etmektedir. Bu adımlar, eleştirel teori ile fenomenolojinin birleştirilmesiyle zenginleştirilerek, toplumsal hareketlerin sosyal, tarihsel ve politik boyutlarına ışık tutmaktadır. Bu yaklaşım, kültürün bilişsel, duygusal ve ahlaki bileşenleriyle toplumsal hareketlerin oluşumunu, stratejilerini ve sürdürülebilirliğini nasıl etkilediğine dair derinlemesine bir anlayış sunmaktadır. Temel bulgular, kültürel unsurların direniş, güçlendirme ve dayanışma kaynakları olarak hizmet ettiğini ve kolektif kimliklerin ve eylemlerin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Sonuç olarak, bu araştırma, Güney Afrika'da kültür ve toplumsal hareketler arasındaki dinamik etkileşimin kapsamlı bir analizini sunarak, kültürel kaynakların toplumsal değişimi yönlendirmedeki önemini vurgulamaktadır.
This paper explores the intricate relationship between culture and social movements in post-apartheid South Africa through a critical phenomenological approach. This method focuses on the lived experiences and societal impacts of these movements, revealing how cultural symbols, narratives, religious frameworks, sports, media, and identity have shaped and sustained the struggles for justice and equality. The analysis begins by defining social movements and culture, emphasizing their interplay within the South African context. Using a phenomenological approach developed by Husserl and expanded by Heidegger, Merleau-Ponty, and Sartre, this study undertakes steps such as phenomenological reduction, description, essence identification, and structural analysis. These steps are further enriched by combining critical theory with phenomenology, highlighting social, historical, and political dimensions. This approach allows for an in-depth understanding of how culture, encompassing cognitive, emotional, and moral components, influences the formation, strategies, and sustainability of social movements. Key findings argue that cultural elements have served as sources of resistance, empowerment, and solidarity, playing an essential role in shaping collective identities and actions. This research provides a comprehensive analysis of the dynamic interplay between culture and social movements in South Africa, underscoring the importance of cultural resources in driving social change.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Bölgesel Çalışmalar |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 28 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 26 Eylül 2024 |
Kabul Tarihi | 26 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 15 |
This work licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
Please click here to contact the publisher.