İlkel topluluklar, hukukun ayrı
bir düzen kuralı olarak ortaya çıkmadığı insan gruplarıdır. Ama yasak fiillere
uygulanan bir takım müeyyideler gene de vardı. Bu müeyyidelerin muhatabı da bütün
olarak topluluktur. Çünkü ferdiyet sahibi olan, tek tek kişiler değil
topluluktur. Medenî toplumlar (tarım toplumları), üretim ekonomisine geçmiş,
buna bağlı olarak faaliyetlerin farklılaştığı, sosyal alanda sınıfların, siyasî
alanda mutlak monarşilerin ortaya çıktığı toplumlardır. Bu iki faktör,
cezaların ağırlaşmasına, suçlunun dışındaki kişilere, suçlunun malvarlığına
hatta hanesine yayılmasına yol açmıştır. Bunun da sonucu, ceza-adalet
arasındaki bağın kopma derecesinde zayıflaması olmuştur. Modern toplumlar,
üretimde makinanın kullanılmasına bağlı olarak ürünün bollaştığı, yine
ulaştırma ve haberleşme vasıtalarındaki gelişmeye bağlı olarak mesafelerin
kısaldığı ve eğitimin yaygınlaşıp, bilginin aşırı ölçüde arttığı toplumlardır.
Bütün bu faktörler refah toplumuna yol açmış, sonuçta hukukî alanda cezanın
vasfı değişmiş ve cezalar yumuşamıştır. Cezanın
gayesi, toplumun varlığını güvence altına almaktan ibaret görüldüğü için
cezalandırma da pür hukukî bir unsur olan ‘adalet’ten zaman zaman uzaklaşmakta
ve cezanın caydırıcılık rolü zayıflamaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Temmuz 2016 |
Gönderilme Tarihi | 1 Ocak 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 5 Sayı: 1 |
İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.