İnsan
ve medeniyetin gelişimi için dört temel ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalınması
oldukça önemlidir. Bunlar, ehliyet, liyâkat, adalet ve hakkaniyettir. Bu
nitelikleri kendisinde barındıran toplumlar bireysel ve kurumsal alanda son
derece ileri düzeydedir. Ehliyet ve liyâkatin göz ardı edilerek adam kayırma
üslûbunu benimseyen toplumlarda ahlakî bozulmaların olduğu, buna bağlı olarak
da ilmî ve fikrî gelişimin sekteye uğradığı malumdur. Bu sebepten Kur’an,
insanın insanla ve yaratıcısıyla doğru ve güvenilir bir ilişki kurması için
tevhîd ve adalet ilkesini insanın vicdanına ve medeniyetin merkezine
yerleştirir. Bu hedef, Müslüman bireye, ötekileştirmeye müsaade etmeyen bir
zihniyet ile birlikte gelişimi ve ilerlemeyi esas alan bir perspektif sağlar.
Çünkü ötekileştirme, hem diğerine yaşam hakkı tanımamaya hem de temel ahlakî ve
insanî değerlerin dejenere olmasına neden olan bir sorundur. Değerlerin amacı
dışında işlev gördüğü toplumların bağımsız olması neredeyse imkânsızdır. Şu halde
adalet, birey ve toplumun gelişimine hız katıp koruyan bir güçtür. Bu bakımdan
adalet, hak etmeyeni hak edenle eşitlemek değildir. Herkese layık olduğu
karşılığı vermektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 30 Kasım 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 6 Sayı: 2 |
İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.