Tanrı, tüm klasik bilimlerin doğrudan ve dolaylı gayesini teşkil etse bile, her bilimin öncelikleri ve takip ettiği yöntem kendine özgü bir tasavvuru ortaya çıkartmıştır. Bu nedenle “filozoflara göre”, “kelâmcılara göre”, “sûfîlere göre” veya “fakihlere göre” diyebileceğimiz bir Tanrı anlayışından söz edebileceğimiz gibi, aynı taksimi dönemlere ve ekollere göre yaparak söz gelişi “İbnü’l-Arabî ve takipçilerine göre Tanrı” diyebilmemiz mümkün, hatta bir gerekliliktir. Bununla birlikte böyle bir araştırmada İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin düşünce tarihindeki yerleri hakkında belirli bir fikir sahibi olmamız gerekir. İbnü’l-Arabî ve takipçileri, İslâm filozoflarının metafizik anlayışlarını takip etmekle birlikte, bu anlayışta bazı tadiller yapmış; Tanrı’nın varlığını metafiziğin konusu, ilâhî isimleri onun ilkeleri, Tanrı-âlem irtibatını ise onun meselesi saymıştı. Bu yaklaşım, önceki sûfîlerin daha basit kavram ve sözlerle dile getirdikleri anlayışla irtibatsız olmamakla birlikte, yeni bir yaklaşımdır. Zira İbnü’l-Arabî ve takipçileriyle birlikte daha önce ahlâkî çerçevede ele alınan konular, genel bir varlık sorununa dönüştürülerek geniş çerçevede yorumlanmıştır. Bu yorumda İbnü’l-Arabî ve takipçileri bir yandan İslâm felsefesinin metafizik birikimine, öte yandan farklı ekolleriyle kelâmcıların -bilhassa Eş‘arî ve Mu‘tezile- birikimine dayanmıştı. Tenzih ilkesi ve ilâhî hikmet kavramından hareketle âlemdeki her şeyi nedensellik yoluyla birbirine bağlayan sudûr ve bu teorinin kavramsal yapısı, Eş‘arîler’in Tanrı’nın mutlak kudretini esas alan yaratılış ve cevheraraz teorisi, zat ve ilâhî sıfatlar, ilâhî kelâmın tabiatı görüşü ile Mu‘tezile’nin madumun şeyliği, âlemdeki hikmet ve salah ilkesi vb. görüşleri yeni dönemin Tanrı anlayışını etkilemiştir. Dolayısıyla İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin Tanrı anlayışı, geleneksel tasavvufun ahlâk ve amel merkezli Tanrı anlayışından hareketle, zikredilen felsefî ve kelâmî mirası yorumlayan bir terkiptir. Bu terkip en mükemmel hâliyle, “Varlık olmak bakımından varlık Hak’tır” önermesinde dile gelmiştir. İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî tarafından yeni metafizik düşüncenin genel ilkesi olarak vazedilen bu önermenin anlamı, Dâvûd Kayserî, Molla Fenârî, Abdurrahman Câmî ve Abdülganî en-Nablusî gibi düşünürler tarafından incelenmiş, özellikle de kelâmî ve felsefî düşünceden farklılığı bağ- lamında tartışılmıştır. Bunlar arasında Molla Fenârî’nin tartışmaları, meşhur kelâmcı Teftâzânî’nin vahdet-i vücûda yönelik eleştirilerine verilen cevapları da içermesi ve bu nedenle sonraki vahdet-i vücûdcu düşünürlere kaynaklık etmesi bakımından farklı bir yeri haizdir. Bu nedenle makalede Molla Fenârî’nin, “Varlık olmak bakımından varlık Hak’tır” önermesiyle ilgili kelâmcı ve filozoflara yönelttiği eleştirilerden hareketle İbnü’l-Arabî ve takipçilerinin Tanrı anlayışı felsefe ve kelâm gelenekleriyle ilişkisi bağlamında ortaya konulacaktır.
Tasawwuf, however it is defined, is a process of moralization set in the main framework of “instilling the morals of Allah”. In this way, for Sufis God is not a being whose personality, attributes, etc. are to be discussed, but rather an example of perfected morals. Human beings can achieve perfection by adhering to these morals which are expressed in the divine attributes. The tasawwuf concept that had been spread by scholars like Muayyid al-din al-Jandi, Said al-din al-Farghani, Dawud al-Qaysari, Molla Hamza Fanari, who followed the way blazed by Ibn al-Arabi and Qonawi, introduced a metaphysical framework for the concept of God that was based on morals. This concept, while maintaining the connection with concepts that were expressed in the shathiyyåt of the first Sufis, considered God first as a subject of metaphysics and then developed a concept of God with attributes that were opposed to deism; finally, a new phase, with the concept of al-ilåh al-mu‘taqad, which can be defined as a “subjective God concept”, was achieved. This article analyzes the God concept of Ibn al-Arabý and his followers in this process of change.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ocak 2008 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Sayı: 19 |