Türkiye’de ulusal birikim stratejisinde bir kırılmanın yaşandığı ve küresel piyasalarla bütünleşme adımının atıldığı 1980’den itibaren emeğin ve toprağın metalaşma hızı önceki dönemlere göre önemli ölçüde hızlanmıştır. 2000’li yıllar ise, işgücünün istihdam ve çalışma koşullarında sermaye lehine yapılan düzenlemelere ve yeni tarım politikaları sonucu proleterleşen nüfusun artış göstermesine bağlı olarak sermayenin emek üzerindeki kontrolünün yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. Diğer yandan, aynı dönemde, kapsamlı bir kentsel dönüşüm (KD) siyasası başlatılmış, ancak KD projeleri ağırlıklı olarak emek gücünün toprak üzerindeki denetimini –yani, emek gücünün yeniden üretiminin sağlandığı koşullar üzerindeki öz denetim- azaltan bir biçimde uygulanmıştır. Bunun öncelikli nedeni, bu projelerin neoliberal devletin sermayeye kaynak yaratmak için devreye soktuğu bir müdahale aracı olma özellikleridir. Dolayısıyla, KD projeleri yoluyla oluş(turul)an toprak rantının bölüşümü- geçmiştekinin aksine- populist bir tutumla değil, alt sınıflardan üst sınıflara yapılan bir aktarım olarak gerçekleşmektedir. 2000’li yıllarda gözlenen bu topludurum içersinde emek denetimi ile mekan denetimi arasındaki ilişkinin oldukça belirginleştiği açıktır. Buradan hareketle, bu yazının amacı mekan ve emek denetiminin içiçeliği savını tartışmak ve bu iki denetim biçimi arasındaki ilişkinin hem kuramsal temellerini, hem de Manisa örneğinde ampirik içeriğini ortaya koymaktır.
Emek Denetimi Mekan Denetimi Emek Denetiminin Mekansallığı Kentsel Dönüşüm Servetin Yeniden Dağıtımı
Since the 1980, when there was a break in the national accumulation strategy and initial steps were taken towards integration with global markets, the pace of the ‘commodification of both labor and land’ has considerably increased in Turkey. 2000s, however, have marked a period during which capital’s control over labour has drastically intensified due to new, capital-sided legislation that rearranged employment and working conditions and the rapid proletarianisation of the population as a result of the changing agricultural policy. On the other hand, a comprehensive strategy of urban transformation was commenced in the same period; yet, urban transformation projects (UTPs) have been implemented in such a way that the power of spatial control that the working class holds, i.e. the power to control the conditions of its own reproduction, has diminished. The primary reason behind this is that the UTPs are effective tools at the hand of the neoliberal state for creating new sources of wealth for capital. Thus, during the 2000s, the (re)distribution of rent generated through the UTPs were not realized in a populist manner unlike the previous periods; rather, this increasingly uneven (re)distribution has served as a mechanism for transferring wealth from lower to upper classes. Given this national conjuncture, it is clear that the interaction between labour control and spatial control has come into focus in the last decade in Turkey. Departing from this argument, the aim of this paper is to discuss this interaction and to provide both a theoretical basis and an empirical content in the case of Manisa.
Labour Control Spatial Control Spatiality of Labour Control Urban Transformation (Re)distribution of Wealth
Diğer ID | JA23AE69JS |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Cilt: 16 Sayı: 3 |