Mu‘tezile’yi
diğer ekollerden ayıran en önemli şey, aklı vahye önceleyen bir yöntem ve
teolojiyi benimsemiş olmasıdır. Bu prensip, kelâm düşüncesini ortaya çıkaran ve
karşıt söylemlerin gelişmesini tetikleyen bir diyalektik olarak işlev
görmüştür. Bu yönüyle denebilir ki kelâm tarihi, bu prensibe dayanan teolojik
sistem ile vahyi akla önceleyen söylemler arasındaki tartışmalar ekseninde
ilerlemiştir. Bu bağlamda Mu‘tezile’ye yöneltilen en dikkat çeken eleştiri, aklı
vahye öncelemenin vahyi akla indirgemek ve ilahî otoritenin yerine beşerî
otoriteyi ikame etmek anlamına geleceğidir. Elinizdeki makale, buna esas teşkil
etmesi bakımından Mu‘tezile’nin akıl anlayışını, metodolojik, epistemolojik ve
teolojik muhtevası açısından tanımlayarak, iki hususa açıklık kazandırmayı hedeflemektedir.
İlki, bu ekolün vahiy ve akıl arasındaki ilişkiyi hangi düzlemde ve nasıl kurduğuna
açıklık getirmek, diğeri ise özellikle Batı’da yapılan çalışmalarda Mu‘tezile’nin
deist, pozitivist ve aydınlanmacı gibi farklı çağrışımları olan ‘rasyonalist’ çevre
olarak nitelenmesinden belirsizlikleri ortadan kaldırmaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 12 Sayı: 2 |