İslami öğretinin ilahî adalet algısı, tanrının tüm insanlığa karşı eşit mesafede olması ve herkese karşı adil bir şekilde çalıştığının karşılığını vermesi üzerine kuruludur. Dünya, bir mücadele ve imtihan alanıdır. İnsan kendisini ancak bu alan içinde gerçekleştirebilir.
İslamî öğretinin sunduğu determinist kader algısı süreç içerisinde Müslüman bilginlerce fatalist bir kader algısına dönüştürülmüştür. Bu değişim, genelde insanın özelde Müslüman bireyin belirleyici bir özne olmaktan sıyrılıp teslimiyetçi bir nesneye dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Bireyde yaşanan bu değişimin topluma yansıma süreci ise halen güncelliğini koruyan önemli bazı sorunlara neden olmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri de teslimiyetçi kader algısının içselleştirilmesidir. Teslimiyetçi kader anlayışına göre, insanların karşılaştıkları acı ve sıkıntılar, insanların günahlarına bir bedel, inanç derecelerinin artması için bir imtihan ve hikmetinden sual olunmayacak gerekli olaylardır. Yaşamın döngüsel akışı içerisinde doğal olan birçok etken, bu çarpık kader anlayışının doğal bir sonucu olarak Müslüman toplumlarda felaketle sonuçlanabilmektedir.
Siyaset, din, eğitim, ekonomi ve sağlık alanlarında yaşanan bireysel ve toplumsal sorunlardan kurtulmak için determinist kader algısına dayalı ilahî adalet algısının yeniden egemen kılınması gereklidir. İnsan, ancak bu şekilde kendisine, doğaya ve yaratıcısına karşı ödev ve sorumluluklarını yerine getirebilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 18 Nisan 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 5 Sayı: 4 |