Bu çalışmada, evrensel bir kurum olarak kabul edilen ailenin yapısal ve kurumsal kimliği, tarihsel gelişim sürecinde geçirdiği evreleri ve muhafazakâr düşüncenin aile kurumuna ilişkin bakışı ele alınacaktır. Bir kimlik ve kurum olarak ailenin en önemli özelliği, farklı şekillerde de olsa bütün toplumlarda var olmasıdır. Ancak, geleneksel toplumların vazgeçilmez bir “değeri” olarak görülen aile, modernite ile birlikte yapısal bir değişime uğramıştır. Her ne kadar bu değişim, toplumdan topluma farklılık gösterse de nihayetinde sosyal bilimcilerin büyük bir çoğunluğu, aile kurumunun her geçen gün daha fazla yıpranmaya ve çözülmeye başladığını ve geleceğinin kestirilemeyeceği hususunda hemfikirdirler. Aslında ailenin çözülüşü demek, toplumun organik birliğini ve düzenini oluşturan temel yapı taşının yok olması demektir ki, bu da bireyin ontolojik güvenliğini tehdit eden ve yaşamsal kaygılarını artıran en önemli nedenlerden biridir. Yaşama ilişkin derin bir güvensizlik ve kaygının yaşandığı günümüz modern toplumlarında özelikle bireyselliğin özendirilmesi beraberinde kültürel bir yozlaşmayı ve yabancılaşmayı da getirmiştir. Bundan dolayıdır ki, muhafazakâr düşünce, bunu daha önceden öngörmüş ve aile kurumunun mutlak anlamda korunmasını talep etmiştir
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Cilt: 1 Sayı: 4 |