The methodology of Islamic law (uṣūl al-fiqh) procures the principles from the rational and revealed sciences. Kalām, the Arabic language, fiqh, and logic are among the sciences whose principles Islamic jurisprudence has adopted. The concept of mawādd was first used by Imām al-Ḥaramayn alJuwaynī (d. 478/1085) to mean the sciences that establish the fundamentals of uṣūl al-fiqh and to express the sciences from which the methodology drew. In the following centuries, this concept was replaced by the concept of mabādī [rudiments], which is a term from logic. Those who include theological concepts in their works on Islamic Jurisprudence are also theologians (mutakallimūn). Transferring these concepts into books on methodology had arisen from the idea of accepting methodology as a branch of theology. The jurists, on the other hand, kept their distance from transferring the issues of kalām to works on methodology but did not hesitate to express their thoughts on the subject when appropriate. The subjects expressing the relationship between reason and text, such as ḥusun and qubuh [good and evil], are seen to be included in almost all works. After some time, one of the scholars, ‘Ala’ ad-Dīn Al-Samarqandī (d. 539/1144), felt the need to include theological issues in the works on jurisprudence and aimed to initiate a transformation in the tradition of writing for the fuqahā’ [Islamic jurists]. This article aims to examine the course of mabādī issues by focusing on some works with high representational ability regarding the traditions of mutakallimūn, fuqahā’, and mamzūj [mixed] writing. The main subject of this research is to examine the concepts and issues theologian authors included, to examine the context in which the jurists dealt with the theological issues, and finally to determine the preferences of the works written using the mamzūj method, which aims to combine the two traditions. In addition to the science of kalām, this study also includes scholars’ preferences regarding mabādī in relation to the other sciences.
Fıkıh usûlü aklî ve naklî ilimlerden ilkeler edinmiştir. İlke edindiği ilimler arasında kelâm, Arap dili, fıkıh ve mantık ilimleri başta gelmektedir. Usûlün dayandığı ilimlerin neler olduğunu ifade etmek üzere ilk defa İmâmü’l Harameyn el-Cüveynî (ö. 478/1085) tarafından “fıkıh usûlünün maddi temellerini oluşturan ilimler” anlamında mevâdd kavramı kullanılmıştır. Bu kavram sonraki asırlarda yerini aslında bir mantık terimi olan mebâdî kavramına bırakmıştır. Usûl eserlerinde kelâmî kavramlara yer verenler aynı zamanda kelâmcı usûlcülerdir. Bu kavramları usûl kitaplarına taşımak, usûlü kelâm ilminin bir fer‘i olarak kabul etme düşüncesinden neşet etmektedir. Fakîh usûlcüler ise kelâm meselelerini usûl eserlerine taşıma konusunda mesafeli durmakla beraber yeri geldiğinde konu hakkındaki düşüncelerini ifade etmekten geri durmamışlardır. Özellikle hüsün-kubuh gibi akıl-şeriat ilişkisini ifade eden konulara hemen hemen bütün eserlerde yer verildiği görülmektedir. Nihayet fakîh usûlcülerden Âlâeddîn es-Semerkandî (ö. 539/1144), usûlde kelâmî meselelere yer vermeyi bir zorunluluk olarak telakki etmiş ve fukahâ yazım geleneğinde bir dönüşüm başlatmayı amaçlamıştır. Bu makale, mütekellimûn, fukahâ ve memzûc yazım geleneğine sahip temsil kabiliyeti yüksek bazı eserleri merkeze alarak mebâdî konularının seyrini incelemeyi hedeflemektedir. Kelâmcı müelliflerin yer verdiği kavram ve meselelerin neler olduğu, fakîh usûlcülerin işlediği kelâmî konuları hangi bağlamda ele aldıkları ve son olarak iki geleneği birleştirmeyi hedefleyen memzûc yöntemle kaleme alınmış eserlerin tercihlerini mukayeseli olarak saptamak bu araştırmanın temel konusu olmaktadır. Kelâm ilminin yanı sıra diğer ilimlerle alakalı mebâdî hakkındaki usûlcülerin tercihlerine de yer verilmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mart 2023 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ekim 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |