Türbeler İslâm dünyasının hemen her tarafında bulunan yapılı kabirlerdir. Bu kabirlerin üstleri çoğunlukla kubbeli mimarî tarzı ile kapatılarak hem ölüler korunmuş hem de ziyaret edenlere kolaylıklar sağlanmıştır. Bu türbelerin bakımları ve Kur’an okuma gibi hizmette bulunanlara yapılacak ödemeler için birtakım vakıflar oluşturulmuştur. Bu vakıflara gelir getirmek üzere akarlar (mukâta‘at) bağlanmış, bunların düzenli olarak toplanması ve sonrasında toplanan gelirlerin gerekli yerlere sarf edilmeleri için yöneticiler (mütevellî) belirlenmiştir. Vakıflara bağlı gelirlerin toplanması ve vakıf sahibinin tek tek belirlediği şartlar (şart-ı vâkıf) doğrultusunda gösterilen yerlere ödemelerin yapılması mütevellinin en önemli görevleri arasındadır. Vâridât veya ithâlât olarak adlandırılan gelirlerin mesârifât veya ihrâcât olarak adlandırılan giderlerden fazla olması durumunda vakıf sahipleri değişik sarf yerleri önermişlerdir. Mesela burada söz konusu türbelerin dışında bazı yerlere yardım yapılması hususu üzerinde durulmuş ve değişik ödeme yerleri gösterilmiştir. Bu makalede incelediğimiz Ayasofya Külliyesi içinde bulunan “Padişah Türbeleri” de gelirleri giderlerinden fazla olan vakıflar arasında yer alırlar. Ayasofya Camii yanında açık bir şekilde göze çarpan kubbeli türbelerde Osmanlı hanedanından bazı isimler görülür. Kısaca ifade etmek gerekirse burası 46 yıl boyunca Osmanlı tahtında hüküm sürmüş olan Kanûni Sultan Süleyman’ın (926-974/1520-1566) oğlu, torunları ve onlarla ilişkili hanedan üyelerininin türbelerinin toplu olarak bulunduğu bir yerdir. Bunlar sırasıyla, 8 yıl tahtta bulunan oğlu Sultan II. Selim (974-982/1566- 1574), 21 yıl kadar tahtta kalan torunu Sultan III. Murad (982-1003/1574- 1595) ve 1003-1012/1595-1603 yılları arasında 9 yıl Osmanlı tahtında hüküm sürmüş olan Sultan III. Mehmed’dir. Ayrıca bunların yanı sıra makale metninde belirtilen diğer padişahlar, vâlide sultanlar ve bazı şehzadeler yatarlar. Bunların adları ana metinde verilir. Çalışmada kaynak teşkil eden bilgiler Osmanlı Devleti’ne dair tarihlerde ve arşiv belgelerindeki kayıtlar bir araya getirilerek toplanmışlardır. Ayrıca Osmanlı teşrîfât kuralları gereği ziyaretleri gereken türbelerin önemi (meselâ kılıç kuşanmalarda ve muayyen günlerde yapılan ziyaretlerde) belirtilmeye çalışılmış ve diğer yandan İslâm inancında türbe ziyaretleri konusundaki görüşler de tartışılmıştır.
After the conquest of the city of Constantinople, the Ottoman’s first course of action was to change its name to “Istanbul,” followed by converting the famous Church of the Hagia Sophia into a mosque, changing its name to the Turkish version of “Ayasofya.” At one time, Hagia Sophia was the leading Metropolitan Church of the Eastern Christendom, and it was built by King Justinian in 537 during the Byzantine Empire. This conversion was called the “right of the sword.” According to the Ottoman war rule, when a city is taken after strong military resistance, it was a show of power to convert its biggest church to a mosque, which was commemorated by the preacher going up the pulpit (minber) on Fridays bearing a wooden sword in their hands. After this conversion, Sultan Mehmed erected mighty buttresses against the south wall, where he also built the first of the high and slim minarets. Furthermore, the place has been highlighted with more restorations and annexation of several other institutions like the Madrasah. As a matter of fact, the place has been considered an Islamic cultural complex with a mosque at its center. The same importance has been given by adding some more institutions there during the reigns of the following sultans. For instance, Sultan Selim II the conqueror, the son of Sultan Süleyman the Magnificent, erected the two buttresses against the north and the second minaret on the north-east corner, and his son Sultan Murad III, built the other two. Sultan Murad also undertook repairs to the mosque. Sultan Mahmud I established a library and a soup kitchen (İmarethane). Today, many rare books are housed in a separate section at the famous Suleymaniye Library in Istanbul. Another interesting fact is that starting from Fatih Sultan Mehmed the Conqueror, sultans prefer to have their tombs to be buried in Istanbul. In the second half of the 16th century, the yard of the mosque was turned into a quarter for sultans’ tombs. Sultan Selim II, his son Sultan Murad III, and his grandson Sultan Mehmed III were all buried there. Dethroned Sultan Mustafa I and his nephew Sultan Ibrahim were also buried there. Apart from these sultans, some members of the Ottoman royal family, including their wives and children, were also buried there, for instance, the Walide Safiya Sultan, the mother of Sultan Ahmad I, who was the founder of the famous Sultan Ahmad Mosque and the wife of Sultan Mehmed III.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2021 |
Gönderilme Tarihi | 13 Ağustos 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 11 Sayı: 2 |