Ṣūfism is accepted as a science of morality among religious sciences; according to the claims of the ṣūfis, it is a science that deals with the issue of the morality improvement, which is not considered a problem by any of the religious sciences. Rather than systematically using this expression, ṣūfis concentrated on the ideal morality that can be attained by improving the temperaments of the human soul (nafs). Ideal morality can be defined as a state of spirit that serves as a foundation for knowing God, which is the purpose of human existence, and reaching God by following His commandments. For this purpose, ṣūfism developed a method for striving (mujāhada) and austerity (riyāḍa) to a certain extent, where the concept of existence can form the basis of the method. Consequently, ṣūfism described himself as maʿrifatu’n-nafs, which means the way of knowing oneself. However, neither in the past nor at present, there has been any substantial research conducted on the relationship between the science of morality and ṣūfism. In this regard, the claim that ṣūfism is a science of morality remains an unfounded and baseless statement. In this article, we have tried to reach a conclusion by analyzing various aspects of the relationship between ṣūfism and science of morality. In our opinion, even if ṣūfism is considered as a relative morality among religious sciences, it cannot be regarded as a science of morality that we are familiar with from the perspective of philosophical sciences. This situation is true, both in terms of the method it follows and not having the content of the science of morality from the point of content and context. Thus, according to the claim of this article, the assertion that “Ṣūfism is the science of morality” will remain an unfounded claim.
Tasavvuf din bilimleri arasında bir ahlak ilmi olarak kabul edilir, en azından sûfîlerin iddialarına göre tasavvuf din bilimlerinin herhangi birisinin bir mesele olarak ele almadığı ahlakın ıslahı meselesini konu edinen bir ilimdir. Onlar bu ifadeyi sistematik bir şekilde kullanmaktan daha çok, insan nefsinin huylarının ıslahıyla varılabilecek ideal ahlak üzerinde odaklanmıştır. İdeal ahlak, insanın varlık gayesini teşkil eden Tanrı’yı tanıma ve O’nun belirlediği kurallara göre yaşayarak Allah’a ulaşmaya zemin teşkil edecek ruh hali olabilir. Tasavvuf bu amaçla belirli ölçüde riyazet ve mücahede yöntemi geliştirmiş, yöntemin dayanağını teşkil etmek üzere bir varlık anlayışını açıklamak istemiştir. Bunun bir sonucu olmak üzere de kendisini ma‘rifetü’nnefs yani insanın kendini bilmesinin yolu olarak betimlemiştir. Bununla beraber geçmişte veya günümüzde ahlak ilmi ile tasavvuf arasındaki ilişkiler üzerinde herhangi bir ciddi araştırma yapılmamıştır. Bu yönüyle tasavvufun ahlak ilmi olduğu şeklindeki bir iddia mesnetsiz ve delilsiz bir cümle olarak halihazırda ortada durmaktadır. Bu makalede tasavvufun ahlak ilmi ile ilişkisini çeşitli yönlerden tahlil ederek bir sonuca varmaya çalıştık. Bize göre tasavvuf din bilimleri arasında görece bir ahlak sayılsa bile, felsefi ilimlerden aşina olduğumuz ahlak ilmi olarak kabul edilmesi söz konusu değildir. Bu durum hem takip ettiği metot bakımından böyledir, hem içerik ve muhteva bakımından ahlak ilminin içeriğine sahip olmayışı bakımından böyledir. O zaman “Tasavvuf ahlak ilmidir” iddiası bu yazının iddiasına göre mesnedi olmayan bir iddia olarak kalacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2021 |
Gönderilme Tarihi | 1 Eylül 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 11 Sayı: 2 |