Pierre Apéry (18521918), uzun yıllar İstanbul’da eczacılık yapmış ve
yine İstanbul’da, kurucusu ve editörü olduğu Revue Médico Pharmaceutique
adlı dergiyi 18881914 yılları arasında yine İstanbul’da yayımlamış olan bir
eczacıkimyagerdir. Bu çalışmada, onun veba mücadelesi için teklif ettiği ve
farelerin kardondioksit gazı ile öldürülmesine dayanan yöntemi tanıtılacak ve
yöntemin, yirminci yüzyıl başında uygulanan diğer yok etme yöntemleri
içindeki yeri tartışılacaktır. Bu çerçevede, söz konusu dönemde vebanın
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki durumu ve bu hastalığın yayılmasını önlemek için
uluslararası çevrelerin girişimleri de ele alınacaktır.
Avrupa ülkeleri, 1800 yıllarına gelindiğinde, aldıkları önlemler sayesinde
vebayı Avrupa sınırları dışında tutmayı başarmışlar ise de, veba, dünyanın diğer
bölgeleri için tehdit olmayı sürdürmüştür. Alexandre Yersin’in 1894 yılında, Japon Kitasato ile eşzamanlı olarak sığır vebası basilini (Yersinia pestis) elde
etmesinden sonra aşılamaya dayalı koruyucu tedbirler birçok sebepten dolayı
etkin olamamış ve deniz ulaşımı yoluyla basillerin yayılmasını önleme sorunu
süregelmiştir. 1900 yılında basili yok etmek yerine, basili insana nakleden
pirelerin öldürülmesi düşünülmüş, ancak daha basit olan fareleri yok etme
yöntemi tercih edilmiştir.
1838 yılından itibaren Osmanlı Devleti tarafından alınan tedbirler, ticari
ilişkilerin bozulma ve büyük ekonomik sıkıntı pahasına vebayı durdurmayı
başarmıştır. İstanbul’a gelen gemiler Boğaz’ın Anadolu yakasındaki Kuleli’de
durdurularak sağlık belgesi (patente sanitaire) göstermeleri istenmiştir. “Temiz” olmayan gemilerin yolcuları ve taşıdıkları mallar, ellerindeki sağlık belgelerinin
derecesine göre bir ay kadar sürebilecek karantinaya alınmışlardır. Karantina
sırasında gemi kireç, klor ile dezenfekte edilmiş, şüpheli kumaşlar ateşte
yakılmıştır.1700 ile 1840 arasındaki süre boyunca İstanbul’da toplam 94 senede
veba salgını görülürken, 1901’de yalnız bir veba vakası bildirilmiştir (1778
salgınında 100 000; 1812’de 150 000; 1838’de 30 000 ölü).
Gemilerdeki fareleri öldürmek için karbondioksit gazı kullanma fikri P. Apéry’de 1898 yılında görülür. Trieste limanına demirlemiş olan “Polis
Mytilini” adlı gemide ölümle sonuçlanan bir veba vakasına rastlandığı ve gemi
anbarlarındaki fermantasyon halindeki melas fıçılarının arkasında ölü farelerin
bulunduğu haberi, P. Apéry’nin dikkatini çekmiştir. Apéry, farelerin ölümü ile
Napoli yakınındaki volkanik bölgede yer alan mağarada köpeklerin
karbondioksit gazından boğulması olayı arasında bir bağlantı kurmuştur. Ona
göre, fermantasyon sırasında, fıçılardaki melasın glükozu parçalanarak etil alkol
ile ve karbondioksit gazına dönüşmektedir. Havadan 1,5 kere yoğun olan bu
gaz, yere çökmekte ve farelerin asfiksi sonucu ölmesine sebep olmaktadır. Bu
olaydan yola çıkarak P.Apéry gemilerdeki fareleri yoketmek için bir yöntem
geliştirir. Yöntemi açıklayan bir makalesini 1 Ekim 1899 tarihli Revue Médicopharmaceutique adlı dergide yayınlar ve bu çalışmasını, XII. Uluslararası
Hijyen ve Demografi kongresine (Paris 1900) gönderir. Bildirisi, zaman
darlığından dolayı kongrede okunmaz. “Gemilerin temizlenmesi” konusundaki
oturumun sonundaki tartışmalarda ise Osmanlı delegesi Dr Stekoulis
(P.Apéry’nin üyesi olduğu ve yöntemini daha önce sunmuş olduğu Cemiyeti
Tıbbiyei Şahane’nin yönetim kurulu üyesi) sessiz kalır. Buna rağmen oturum
başkanı Dr Vallin bildiriyi kongre dışında okur ve Revue d’hygiène et de police
sanitaire adlı dergide yayınlar. Yöntemin olumlu ve olumsuz yönlerine dikkat
çeker ve yöntemi “denenebilecek bir yöntem” olarak tanıtır. O yıllarda, Fransa
dahil birçok ülke, başka sakıncaları olan kükürt dioksit gazını kullanmaktadır.
16 Eylül 1900’de, Marsilya’dan kalkan “Senegal” adlı gemide veba
vakası görülür. Bu gemi Beyrut’tan kalkmış İskenderiye’ye uğrayarak
Marsilya’ya gelmiştir. Gemi’nin sağlık belgesi temizdir ve Marsilya’da
dezenfekte edilmiştir. Buna rağmen, önemli yolcular taşıyan eski maliye bakanı
Raymond Poincaré bunlardan biridir Marsilya’dan ayrılışından iki gün sonra
veba vakasının görülmesi, dezenfeksiyonu kükürt dioksit ile yapan Fransız
sağlık hizmetlerinin kullandığı yöntemlerinin sorgulanmasına sebep olur. 1901’de Ostende’de toplanan Kongre, resmi kuruluşların gemilerde farelerin
öldürülmesi için karbonik asit kullanmalarını tavsiye eder. Bu karar, Pierre
Apéry için son derece önemlidir ve Revue Médicopharmaceutique’in 15 Ekim
1901 tarihli sayısında yöntemini en başarılı yöntem olarak tanıtır.
7 Aralık 1901 tarihli bir dergi, “PeïHo” adlı gemide bir veba vakası
görüldüğünü yazar. Geminin boşaltıldıktan sonra gaz karbonik ile dezenfekte
edileceğini bildirir. Bunun üzerine Fransa, ilk defa P.Apéry’nin yöntemini “in
vivo” denemiş olur. Eylül 1903’te Brüksel’deki XIII. Uluslararası Hijyen ve
Demografi Kongresi’nde gemilerin dezenfeksiyonu için hangi gazın
kullanılacağını (kükürt dioksit veya karbon dioksit) tartışır. İngiltere’nin
müttefiki olan Fransa kükürdün, Türkiye’nin müttefiki olan Almanya karbon’un taraftarıdır. Apéry’nin yönteminin ucuz ve etkin olduğu vurgulanır. 10 Ekim
1903’te Paris’te Uluslararası Sağlık Konferansı çalışmalarına başlar. Kongre
karantinaların kapatılmasını ve gemi anbarlarının dezenfeksiyonu için sülfit
asidi ve kükürt dioksit karışımının kullanımı birinci sırada; karbondioksit ile asit
karbonik karışımı ikinci sırada; asit karboniki üçüncü sırada tavsiye eder. Apéry’nin yöntemi, karışım kullanılmasını öneren Dr Nocht tarafından
geliştirilir. Eylül 1907’de Berlin’de toplanan XIV. Hijyen ve Demografi
Kongresi’nde ise tartışmalar Dr Nocht’un gaz makinesi üzerinde gerçekleşir. Ancak zamanla kemirgenlerin yokedilmesi meselesi ve buna bağlı olarak da
bunları yok etmek için en uygun yöntemin hangisi olduğu sorunu gittikçe
gündemden düşer.
Yüzyıllar önce günde binden fazla ölüme sebep olan veba salgınlarının
sönmesi, yalnızca yayılmayı önleyici tedbirlerin etkin oluşu ile açıklanamaz. En
akla yakın sebep Yersinia pestis basilinin genetik bir mütasyon geçirerek
Yersinia pseudotuberculosis’e dönüşmesidir. Veba böylece daha az bulaşıcı
hale gelmiştir. Mutasyon geçirmiş basili taşıyıcı fareden alan fare, ölmediği gibi
hayat boyu Yersinia pestis’e karşı bağışıklık kazanmaktadır. Biriki yüzyıl
içinde bütün kemirgenler birbirlerini aşılarlar. İnsan ise daha az etkili olan, semptomları vereme benzeyen bir başka hastalığa yakalanır. Vebanın yok
olması, karantinaların kapanmasına ve fare öldürmenin önem kaybetmesine
sebep olur. Pierre Apéry’nin uluslararası şöhreti de artık bir anıdan başka birşey
değildir.
Pierre Apéry Türkiye Osmanlı Devleti veba hastalık eczacılık tarihi tıp tarihi
Pierre Apéry (18521918), uzun yıllar İstanbul’da eczacılık yapmış ve yine İstanbul’da, kurucusu ve editörü olduğu Revue Médico Pharmaceutique adlı dergiyi 18881914 yılları arasında yine İstanbul’da yayımlamış olan bir eczacıkimyagerdir. Bu çalışmada, onun veba mücadelesi için teklif ettiği ve farelerin kardondioksit gazı ile öldürülmesine dayanan yöntemi tanıtılacak ve yöntemin, yirminci yüzyıl başında uygulanan diğer yok etme yöntemleri içindeki yeri tartışılacaktır. Bu çerçevede, söz konusu dönemde vebanın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki durumu ve bu hastalığın yayılmasını önlemek için uluslararası çevrelerin girişimleri de ele alınacaktır.
Avrupa ülkeleri, 1800 yıllarına gelindiğinde, aldıkları önlemler sayesinde vebayı Avrupa sınırları dışında tutmayı başarmışlar ise de, veba, dünyanın diğer bölgeleri için tehdit olmayı sürdürmüştür. Alexandre Yersin’in 1894 yılında, Japon Kitasato ile eşzamanlı olarak sığır vebası basilini (Yersinia pestis) elde etmesinden sonra aşılamaya dayalı koruyucu tedbirler birçok sebepten dolayı etkin olamamış ve deniz ulaşımı yoluyla basillerin yayılmasını önleme sorunu süregelmiştir. 1900 yılında basili yok etmek yerine, basili insana nakleden pirelerin öldürülmesi düşünülmüş, ancak daha basit olan fareleri yok etme yöntemi tercih edilmiştir.
1838 yılından itibaren Osmanlı Devleti tarafından alınan tedbirler, ticari ilişkilerin bozulma ve büyük ekonomik sıkıntı pahasına vebayı durdurmayı başarmıştır. İstanbul’a gelen gemiler Boğaz’ın Anadolu yakasındaki Kuleli’de durdurularak sağlık belgesi (patente sanitaire) göstermeleri istenmiştir. “Temiz” olmayan gemilerin yolcuları ve taşıdıkları mallar, ellerindeki sağlık belgelerinin derecesine göre bir ay kadar sürebilecek karantinaya alınmışlardır. Karantina sırasında gemi kireç, klor ile dezenfekte edilmiş, şüpheli kumaşlar ateşte yakılmıştır.1700 ile 1840 arasındaki süre boyunca İstanbul’da toplam 94 senede veba salgını görülürken, 1901’de yalnız bir veba vakası bildirilmiştir (1778 salgınında 100 000; 1812’de 150 000; 1838’de 30 000 ölü).
Gemilerdeki fareleri öldürmek için karbondioksit gazı kullanma fikri P. Apéry’de 1898 yılında görülür. Trieste limanına demirlemiş olan “Polis Mytilini” adlı gemide ölümle sonuçlanan bir veba vakasına rastlandığı ve gemi anbarlarındaki fermantasyon halindeki melas fıçılarının arkasında ölü farelerin bulunduğu haberi, P. Apéry’nin dikkatini çekmiştir. Apéry, farelerin ölümü ile Napoli yakınındaki volkanik bölgede yer alan mağarada köpeklerin karbondioksit gazından boğulması olayı arasında bir bağlantı kurmuştur. Ona göre, fermantasyon sırasında, fıçılardaki melasın glükozu parçalanarak etil alkol ile ve karbondioksit gazına dönüşmektedir. Havadan 1,5 kere yoğun olan bu gaz, yere çökmekte ve farelerin asfiksi sonucu ölmesine sebep olmaktadır. Bu olaydan yola çıkarak P.Apéry gemilerdeki fareleri yoketmek için bir yöntem geliştirir. Yöntemi açıklayan bir makalesini 1 Ekim 1899 tarihli Revue Médicopharmaceutique adlı dergide yayınlar ve bu çalışmasını, XII. Uluslararası Hijyen ve Demografi kongresine (Paris 1900) gönderir. Bildirisi, zaman darlığından dolayı kongrede okunmaz. “Gemilerin temizlenmesi” konusundaki oturumun sonundaki tartışmalarda ise Osmanlı delegesi Dr Stekoulis (P.Apéry’nin üyesi olduğu ve yöntemini daha önce sunmuş olduğu Cemiyeti Tıbbiyei Şahane’nin yönetim kurulu üyesi) sessiz kalır. Buna rağmen oturum başkanı Dr Vallin bildiriyi kongre dışında okur ve Revue d’hygiène et de police sanitaire adlı dergide yayınlar. Yöntemin olumlu ve olumsuz yönlerine dikkat çeker ve yöntemi “denenebilecek bir yöntem” olarak tanıtır. O yıllarda, Fransa dahil birçok ülke, başka sakıncaları olan kükürt dioksit gazını kullanmaktadır.
16 Eylül 1900’de, Marsilya’dan kalkan “Senegal” adlı gemide veba vakası görülür. Bu gemi Beyrut’tan kalkmış İskenderiye’ye uğrayarak Marsilya’ya gelmiştir. Gemi’nin sağlık belgesi temizdir ve Marsilya’da dezenfekte edilmiştir. Buna rağmen, önemli yolcular taşıyan eski maliye bakanı Raymond Poincaré bunlardan biridir Marsilya’dan ayrılışından iki gün sonra veba vakasının görülmesi, dezenfeksiyonu kükürt dioksit ile yapan Fransız sağlık hizmetlerinin kullandığı yöntemlerinin sorgulanmasına sebep olur. 1901’de Ostende’de toplanan Kongre, resmi kuruluşların gemilerde farelerin öldürülmesi için karbonik asit kullanmalarını tavsiye eder. Bu karar, Pierre Apéry için son derece önemlidir ve Revue Médicopharmaceutique’in 15 Ekim 1901 tarihli sayısında yöntemini en başarılı yöntem olarak tanıtır.
7 Aralık 1901 tarihli bir dergi, “PeïHo” adlı gemide bir veba vakası görüldüğünü yazar. Geminin boşaltıldıktan sonra gaz karbonik ile dezenfekte edileceğini bildirir. Bunun üzerine Fransa, ilk defa P.Apéry’nin yöntemini “in vivo” denemiş olur. Eylül 1903’te Brüksel’deki XIII. Uluslararası Hijyen ve Demografi Kongresi’nde gemilerin dezenfeksiyonu için hangi gazın kullanılacağını (kükürt dioksit veya karbon dioksit) tartışır. İngiltere’nin müttefiki olan Fransa kükürdün, Türkiye’nin müttefiki olan Almanya karbon’un taraftarıdır. Apéry’nin yönteminin ucuz ve etkin olduğu vurgulanır. 10 Ekim 1903’te Paris’te Uluslararası Sağlık Konferansı çalışmalarına başlar. Kongre karantinaların kapatılmasını ve gemi anbarlarının dezenfeksiyonu için sülfit asidi ve kükürt dioksit karışımının kullanımı birinci sırada; karbondioksit ile asit karbonik karışımı ikinci sırada; asit karboniki üçüncü sırada tavsiye eder. Apéry’nin yöntemi, karışım kullanılmasını öneren Dr Nocht tarafından geliştirilir. Eylül 1907’de Berlin’de toplanan XIV. Hijyen ve Demografi Kongresi’nde ise tartışmalar Dr Nocht’un gaz makinesi üzerinde gerçekleşir. Ancak zamanla kemirgenlerin yokedilmesi meselesi ve buna bağlı olarak da bunları yok etmek için en uygun yöntemin hangisi olduğu sorunu gittikçe gündemden düşer.
Yüzyıllar önce günde binden fazla ölüme sebep olan veba salgınlarının sönmesi, yalnızca yayılmayı önleyici tedbirlerin etkin oluşu ile açıklanamaz. En akla yakın sebep Yersinia pestis basilinin genetik bir mütasyon geçirerek Yersinia pseudotuberculosis’e dönüşmesidir. Veba böylece daha az bulaşıcı hale gelmiştir. Mutasyon geçirmiş basili taşıyıcı fareden alan fare, ölmediği gibi hayat boyu Yersinia pestis’e karşı bağışıklık kazanmaktadır. Biriki yüzyıl içinde bütün kemirgenler birbirlerini aşılarlar. İnsan ise daha az etkili olan, semptomları vereme benzeyen bir başka hastalığa yakalanır. Vebanın yok olması, karantinaların kapanmasına ve fare öldürmenin önem kaybetmesine sebep olur. Pierre Apéry’nin uluslararası şöhreti de artık bir anıdan başka birşey değildir.
Pierre Apéry Turkey Ottoman Empire plague diseases history of pharmacy history of medicine
Birincil Dil | Fransızca |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2004 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2004 Cilt: 6 Sayı: 1 |