Televizyon günümüzün hakim zevk kültürünü, hayat tarzını biçimleyen ve toplumsal iletişime etkiyen en önemli araçlardan biridir. Belirli alanlara özgü kanalların çoğalması, dijital televizyonun toplumsal algı alanını internetle paylaşmak zorunda kalması dolayısıyla toplumun varoluş tarzını belirleme gücü bakımından televizyonun etkisinin azaldığını söylemek mümkün gözükse de, toplumsal algının ve iletişimin çeşitlenmesi ve parçalanması tecrübe edilmektedir. Fakat bütün bu çeşitlenme ve parçalanmaya rağmen, televizyon görüntülerinin içeriğinin diğer medya araçlarına nispetle daha sürekli ve sıkça tekrar edilerek toplumsal algıya aktarılması önemini koruduğunu göstermektedir. İlk bakışta televizyonun toplumun karmaşık yapısını seyircinin bakışına sunduğu kabul edilse bile, bu durum başka bir sorun oluşturmaktadır. Zira böylece toplumsal hayatın farklı yönleri ve değişik alanları sürekli artan bir oranda medyatikleşmekte ve gerçeklik iletişimsel kodların ve gösterge sistemlerinin medyatik ağına dönüşmektedir. Televizyon, seyirciyi kendine bağlamak için sürekli yeni konular ve gösterim biçimleri peşinde koşarken, yalnızca toplumsal algının yerleşik biçimlerini ve normlarını değil, aynı zamanda kültürel ve etik kabulleri de değiştirmekte, yıkmakta ve dönüştürmektedir. İşte bu yüzden, Raymond Williams gibi teorisyenler, televizyonun gösterim ve anlatım tekniği kadar program içeriklerinin de toplumsal algıya yönelik şuur-dışı etkilerinin olabileceğini ve değerleri dönüştürebileceğini düşünmektedirler.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Derleme Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 19 Kasım 2013 |
Gönderilme Tarihi | 6 Aralık 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2009 Cilt: 5 Sayı: 4 |