Ali Smith There But For The adlı romanında okuru
tüketici orta sınıfın olmayan bir varlık haline gelerek sistemin sürdürülmesine
katkıda bulunduğu gözetlemeci kapitalist toplumda varoluşsal bir yolculuğa
çıkarmaktadır. Bu toplumun üyelerinden biri bir akşam yemeği toplantısı
esnasında kendisini tanımadığı bir çift insanın misafir odasına kilitlemek
suretiyle kendini medeniyetten soyutlarken aslında kendisi de olmayan bir
varlığa dönüşmektedir. Yok oluşuyla yarattığı kargaşa onu ulus çapında daha da
büyük bir var oluşa dönüştürür. Bu esnada, akşam yemeğinde ve adamın eyleminin
altında yatan isyanın fark edilişinden sonra süregelen tartışmalar çevresindeki
insanların yargılayıcı varlıklarının onları yalnızca adamın hayatında değil,
aynı zamanda toplumun genelinde aslında bir var olmayışa dönüştürdüğünü ortaya
koymaktadır. Romanın başlığında kullanılan atasözünün eksik bırakılmış olan
kısmı (grace of God, go I) daha en baştan var olan her kim olursa olsun bu
kişinin varlığının başkalarının acısından zevk almak üzerine
temellendirileceğini ima etmektedir. Gözetlemenin toplumun orta sınıf üyeleri
tarafından içselleştirilmiş olması gerçeği ironik bir biçimde bu üyeleri
sistemin vücut bulmuş bir haline çevirmektedir. Bu üyeler yalnızca
gözetlemeciler ve yargıçlar olarak var olmakta, ancak iş sorunların çözümüne
geldiğinde aynı üyeler ortadan kaybolmaktadırlar. Bu makalenin amacı orta
sınıfın bu var olmayan varlığını medeniyet ve medeniyetin hoşnutsuzlukları
bağlamında varoluşsal bir tartışma olarak incelemektir.
gözetleme olmayan varlık yargılama medeniyet başkalarının acısından zevk almak
In There
But For The Ali Smith takes the reader to an existentialist journey in a
capitalistic surveillance society where the consumerist middle class
contributes to the sustenance of the system by becoming an absent presence. One
member of this society shuts himself off of civilization simply by locking
himself into the guest room of a couple of strangers during a dinner party only
to become an absent presence himself. The havoc he causes through his absence
turns him into an even greater presence nationwide. Meanwhile, the discussions
that take place at the dinner party and after the realization of the man’s
rebellious act reveal how the judgmental presence of the people surrounding him
actually makes them rather an absence not only in his life but in the society
as a whole. The part of the proverb that is left out in the title of the novel
(“grace of God, go I”) also suggests, right from the beginning, that no matter
who it is, their presence will be one of schadenfreude.
The fact that surveillance has been internalized by the middle class
members of the society ironically turns them into an embodiment of the system
itself. They are present only as surveillants and judges, while absent when it
comes to problem solving. The aim of this paper will be to scrutinize this absent
presence of the middle classes as part of an existentialist discussion on
civilization and its discontents.
civilization absence presence surveillance prejudice judgment
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | İngiliz Dili ve Edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2019 |
Gönderilme Tarihi | 5 Şubat 2019 |
Kabul Tarihi | 26 Şubat 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 18 Sayı: 2 |