لقد بدأت العلاقات الحجازية العثمانية في بداية القرن السادس عشر واستمرت لقرون عديدة، ولا شك أنّ هذه القرون المديدة اشتملت على أحداث وحِقب مصيريّة وحاسمة، من حيث تشكيلها ومن ثَمّ تأثيرها في تلك العلاقات لقرون متتالية، ولقد مرّت العلاقات الحجازية العثمانية في عهد السطان سليمان القانوني بحقبة مصيريّة حسّاسة، حدّدت شكل وإطار وحجم العلاقات بين الدولة العثمانية وإدارة الحجاز حتى العصور الحديثة. وسنتناول في هذه الدراسة العلاقات الإدارية والسياسية والقانونية والاقتصادية بين الحجاز وإسطنبول، في عهد السلطان سليمان القانوني (حكم 1520-1566م) وسليم الثاني (حكم 1566-1574م) ومراد الثالث (حكم 1574-1595م). ومن خلال تسليط الضوء على الشخصيات البارزة التي كانت تمارس السلطة في المنطقة. وقد برز في هذه العصور اسم أمير مكة محمد أبو نمي (ت 992/ 1584)، واسم ابنه الأمير حسن بن أبي نمي. وسوف يعتمد بحثنا على الوثائق الأرشيفية لتلك الحقبة، مع التركيز بشكل خاص على المساهمات التاريخية والأدبية لقطب الدين النهروالي (ت. 990/1586)، وهو مؤرخ وعالم بارز للحجاز، عاش في زمن السلطان سليمان القانوني ووريثيه. ومن الجدير بالذكر أن النهروالي كان على مقربة من كل من السلطات الحجازية ومركز الدولة العثمانية، مما أتاح له فهمًا عميقًا للتفاعل بين الحجاز والعاصمة العثمانية. تناول البحث بداية توجه العثمانيين البحري لمنطقة الحجاز لمساعدة المماليك وقانصوه الغوري تحديداً الذي كان مطالبا لمساعدة المسلمين في التغلب على غارات البرتغاليين على البلاد الإسلامية، فلبّى العثمانيون هذا الطلب لإغاثة المسلمين عامة، ومنطقة الحجاز والحرمين مكة المكرمة والمدينة المنورة خاصة، ومن ثمّ استيلائهم على الحجاز في عهد السلطان سليم الأول بسيطرتهم على مصر، وبقبول أمير مكة بركات الثاني لسلطة العثمانيين وإرساله وفداً بقيادة ابنه محمد أبو نمي عام 1517م مع الأمانات المقدّسة. يسلط المقال الضوء على مكانة الحجاز والحرمين الخاصة لدى العثمانيين من حيث أنهم لم يجعلوها ولاية مستقلة خاضعة مباشرة بالعاصمة، بل جعلوها تابعة لولاية مصر، احتراما لحكامها من أهل بيت رسول الله أولاد الشريف قتادة بن إدريس الحسني. ولأسباب ناقشها المقال استمر هذا النوع من الحكم الخاص في الحجاز رغم زعم بعض الباحثين الغربيين عكس ذلك. حاول السلطان سليمان عزل محمد أبي نمي بن بركات ذو الشخصية البارزة القوية الذي بقي أميرا في المنطقة لمدة أكثر من نصف قرن، بتحريض من والي مصر سميز علي باشا (ت 972 / 1565)، وعيّن السلطان سليمان أميراً لمكة من مصر إلا أنّ محاولة الأمير المصري الجديد وأعوانه باءت بالفشل بسبب محاولتهم قتل الشريف أبي نمي في موسم الحج في بيته. وبقيت الإمارة بعد ذلك بأمر من السلطان سليمان القانوني كما كان عليه بل حُكم على مَن قام بمحاولة القتل للشريف بالإعدام واستشفع فيه، وبقي الأشراف في مكة يحكمون منطقة الحجاز حتى العهد السعودي 16 أكتوبر 1924. يناقش المقال حجج الطرفين: المصري كما ورد في الوثائق باسم والي مصر سميز علي باشا، والحجازي كما ورد على لسان مؤرخ الحجاز قطب الدين النهروالي، ويعلّل المقال قرار السلطان الذي قضى بإبقاء أمراء مكة من الأشراف، بأسباب مثل ميل سكان المنطقة لإمارة أهل البيت، والمنافع الشخصية للمصريّين الذين سعوا في عزل الأمير. يسلّط المقال الضوء على الاحترام المتبادل من الطرفين بين أمراء مكة من جهة والسلطان العثماني من جهة أخرى، وأنّ احترام الأمراء للعثمانيين لم يكن خاصاً بهم بل كان يشاركهم في ذلك أعيان المنطقة من المؤرخين والعلماء في الحجاز تجاه السلاطين العثمانيين وخاصة السلطان سليمان القانوني. تناول البحث من خلال كتابات المؤرخين والوثائق في الأرشيف العثماني صعود المذهب الحنفي مع سيطرة العثمانيين على الحجاز، ومحورية دور القضاة الحنفيّة الذين كانوا بمثابة كبار القضاة، بعدما كان للمذهب الشافعي مكانة خاصة إبان الحكم الأيوبي والمملوكي. ويتناول المقال ارتباط منطقة الحجاز بالدولة العثمانية اقتصاديّاً، كما ارتبطت سياسيّا وإداريّا حيث كانت مرتبطة بها من خلال مصر.
Hicaz-Osmanlı münasebetleri, XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamış asırlar boyunca devam etmiştir. Bu asırlar içerisinde, müteakip asırlara tesiri bakımından, hayati dönemler yaşanmıştır. Osmanlı Devleti’nin Hicaz’daki ilk asrı, Hicaz emirleri ile daha sonraki asırların hüküm ve ilişkiler şeklini, çerçeve ve boyutunu belirleyen ve modern zamanlara kadar yönetim şeklini etkileyen belirleyici olaylara şahitlik etmiştir. Bu araştırmamızda Kanuni Sultan Süleyman (h. 1520-1566), II. Selim ve III. Murat dönemlerinde Osmanlı Devleti ile Hicaz yönetimi arasında askeri, idarî, siyasi, hukuki ve ekonomik ilişkiler o dönemin yazarları referans alınarak mercek altına alınmıştır. Hicaz'ın başkenti Mekke ile Osmanlı arasındaki yönetimin kaderini ve ilişkilerin niteliğini ve biçimini belirlemede Mekke Emiri Muhammed Ebu Nümey (ö. 992/1584) ve oğlu Hasan b. Ebü Nümey’in adı öne çıkmaktadır. Özellikle Hicaz'ın en önemli tarihçilerinden biri olup bir yandan Hicaz emirlerine yakınlığı ile bilinmekle beraber Kanuni ve oğullarına da yakın bir isim olan Nehrevali'nin (ö. 990/1586) yazılarına dayanılmıştır. Hicaz ve İstanbul’a yakın olması Nehrevali'nin iki bölge arasındaki ilişkilere vakıf kılmıştır. Nehrevali, eserlerinde Hicaz-Osmanlı ilişkilerine geniş bir şekilde değinmiştir. Nehrevali'nin değindiği konular, farklı bakış açılarını görmemizi sağlaması için hem bölge tarihçeleri hem Osmanlı farklı kaynaklar birlikte ele alınmıştır. Sadece bir tarihçi olmayıp aynı zamanda dil sanatında bir edebiyatçı ve şair olan Nehrevâlî, Tezkire adlı eserinde ilk elden bir gözlemci olmasının ötesinde başşehir İstanbul ile Hicaz bölgesi başkenti Mekke arasında elçilik hizmeti veren ve tanıklıklarını titizlikle kayıt altına alan önemli bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırma, yazarın anılarının yeniden anlatılmasının ötesine geçerek, Hicaz’lı tarihçinin sunduğu anlatıları, Osmanlı arşivlerinde yer alan belgelerle karşılaştırmalı incelemektedir. Bu çalışma, Hicaz başta olmak üzere İslam topraklarını Portekiz tehdidine karşı Osmanlı'nın yardımını arayan Kansu Gavri (h. 1501-1516) döneminde Osmanlı Devleti’nin Hicaz bölgesine yönelmesini, Hindistan’a kadar uzanan Müslüman halkların talebi doğrultusunda Selman Reis komutasında Osmanlı donanmasının başarılı harekatlarını takip etmiştir. 1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır’ı Osmanlı hakimiyetine katmasıyla Mekke Emiri II. Barakāt, oğlu Muhammed Ebu Nümey (Emirlik dönemi 1512-1584) liderliğindeki bir heyeti göndermesi ve Osmanlı’ya itaatini bildirmesiyle Hicaz’da Osmanlı nüfuzunun başlangıcına değinmiştir. Hicaz’ın, Osmanlı idari yapısı içerisinde farklı bir statüye sahipliğini; Osmanlıların burayı doğrudan başkentten yönetilen müstakil bir eyalet yapmak yerine Mısır eyaletinin kapsamına dahil etmelerinin sebeplerini irdelemektedir. Araştırmanın kapsadığı süre dahilinde, bölgenin ortak emirlik yönetim şeklini, uygulamasını ve emirlerin yetki ve sorumluluklarını Nehrevâlî ve arşiv belgelerinden gün yüzüne çıkarmayı hedeflemiştir. Hicaz'daki bu yönetim yapısının Ehlibeyt’e mensup Hz. Hasan evladında devam etmesinde etkili olan Muhammed Ebu Nümey b. Berakat’ın siyaseti mercek altına alınmıştır. Bölgede yarım asırdan fazla bir süre etkili olan Ebu Nümey, Mısır valisi Semiz Ali Paşa'nın (ö. 1565) teşvikiyle Sultan Süleyman'ın, onu azil girişimi sonuçsuz kalmıştır. O dönem yaşanan olayların bir sonucu olarak Hicaz yönetiminin, 16 Ekim 1924 Suudi dönemine kadar aynı şekilde değişmeden devam etme sebeplerini incelemiştir. Çalışma, bölge yöneticileri ile Osmanlı padişahları arasındaki ilişkiyi karakterize eden karşılıklı saygının varlığını doğrulamaktadır. Osmanlı padişahlarına duyulan bu saygıda pay sahibi olanlar sadece emirlerle sınırlı olmayıp, Hicaz tarihçileri ve bilim adamlarını kapsayan seçkin kişilerde de yaygın olduğunu göstermiştir. Bölge halkının özellikle Kanuni Sultan Süleyman’a itaat ve saygısı belirgin bir şekilde eserlere yansımaktadır. Bu araştırma, Eyyübî ve Memlukler döneminde daha bariz Şafiî mezhebi üstünlüğünden sonra Hanefi mezhebinin yükselişinin Osmanlı'nın Hicaz’daki hakimiyeti ile paralel olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Bu yükseliş, Hanefi kadılarının oynadığı önemli rolle karmaşık bir şekilde iç içe geçmiştir. Hicaz bölgesinin Mısır üzerinden idari ve siyasi olarak Osmanlı Devleti ile bağlandığı gibi iktisadî olarak ta bağlandığını gün yüzüne çıkarmıştır.
The interactions between the Hejaz and the Ottoman Empire were initiated during the early sixteenth century, continuing across numerous centuries. Undoubtedly, this prolonged temporal span encapsulated pivotal and decisive junctures, substantially shaping and subsequently influencing their affiliations throughout successive ages. Specifically, it delineated the configuration, structure, and magnitude of the connections binding the Ottoman Empire and the Hejaz province, a dynamic that endured to contemporary epochs. Within this study, we shall scrutinize the administrative, political, legal, and economic interconnections between the Hejaz and Istanbul during the reigns of Sultan Suleyman I (the Magnificent) (r. 1520-66), his successors, Selim II (r. 1566-74) and Murad III (r. 1574-95). Our investigation will rest upon the archival materials of that era, with particular emphasis on the literary contributions of Qutb al-Dīn al-Nahrawālī (d. 992/1584), a preeminent historian of the Hejaz who lived concurrently with Suleyman I and his heir. This research is notable for its concentration on a pivotal epoch that indelibly shaped the governance of the Hejaz region and the intricate rapport it maintained with the Ottoman Empire. It achieves this by shedding fresh illumination on the prominent personages who wielded authority within the region. A substantial contribution of this study lies in its utilization of previously untapped sources, notably the personal writings of individuals intimately linked with the Hejazi rulers and intricately connected to the decision-making nucleus in the Ottoman capital. Of particular significance is the meticulous examination of an invaluable extant manuscript authored by al-Nahrawālī, who not only held the mantle of a poet and writer but also served as a firsthand observer, with his testimonies meticulously chronicled within his account. This inquiry transcends a mere retelling of the writer's recollections, delving deeper into comparative scrutiny of the narratives proffered by the Hejazi historian and the insights gleaned from documents enshrined in the Ottoman archives. The study delved into the initial interactions between the Ottoman Empire and the Hejaz region, in the era of Qansuh al-Ghuri (r. 1501-16), who sought Ottoman assistance to counter Portuguese encroachments upon Islamic territories. These incursions spanned the Red Sea coasts, extending through Oman to the Indian shores. Under Sultan Selim I's reign, Ottoman dominion stretched to the Hejaz, leveraging their control over Egypt. In 1517, the Emir of Mecca, Barakāt II, played a pivotal role as the Ottomans dispatched an emissary led by his son Muḥammad Abū Numayy (r. 1512-66), marking the inception of their influence in the region. The Hejaz occupied a distinctive status within the Ottoman administrative structure; rather than establishing it as an autonomous province ruled directly from the capital, the Ottomans incorporated it within the sphere of the Egyptian province. Governance was a shared endeavor entrusted to the inaugural prince and his successor. The rationale underpinning this governance structure in the Hejaz was explored and ascribed to the influential figure of Muḥammad Abū Numayy bin Barakat during that era. His reign as a prince in the region endured for an impressive seventy-two years. A bid by Sultan Suleyman to oust him, orchestrated with encouragement from the Egyptian governor Semiz Ali Pasha (d. 1565), proved futile. Consequently, the governance arrangement persisted unchanged until the Saudi era 16 October 1924. The study aimed to corroborate the presence of a mutual reverence characterizing the relationship between the region's rulers and Ottoman sultans. This respect extended to distinguished individuals, encompassing historians and scholars native to the Hejaz, partook in esteeming the Ottoman sultans. Such sentiments were particularly pronounced in the context of Sultan Suleyman the Magnificent. This research seeks to demonstrate how the ascendance of the Hanafi school of jurisprudence paralleled Ottoman supremacy over the Hejaz. This ascendance was intricately entwined with the pivotal role played by Hanafi judges. The Ottoman Empire's intertwinement with the Hejaz spanned realms encompassing economics, politics, and administration, bolstered by its affiliations with Egypt.
Birincil Dil | Arapça |
---|---|
Konular | Dinler Tarihi |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |