İslâm Tarihi Buğday Ambargo Ticaret Haçlılar Kıtlık Islamic History Wheat Embargo Trade Crusaders Famine
İslâm Tarihi Buğday Ambargo Ticaret Haçlılar Kıtlık Islamic History Wheat Embargo Trade Crusaders Famine
İslâm Tarihi Buğday Ambargo Ticaret Haçlılar Kıtlık Islamic History Wheat Embargo Trade Crusaders Famine
İslâm Tarihi Buğday Ambargo Ticaret Haçlılar Kıtlık Islamic History Wheat Embargo Trade Crusaders Famine
Tarihin eski devirlerinden beri insanların temel gıdası, buğday ve onun yan ürünleri olmuştur. Bundan dolayı da büyük devletler buğdayı elde edebilmek için savaşlar verdikleri gibi rakiplerine buğday ambargosu da uygulamaktan geri kalmamışlardır. Roma İmparatorluğu Kuzey Afrika’nın buğdayı için Kartaca ile savaşmış, Hz. Muhammed Yemâme’nin buğdayı üzerinden uyguladığı ambargo ile Mekke müşriklerine geri adım attırabilmiştir. Buğdayın temininde yaşanan sıkıntılar, büyük devletleri bazı krizlerle baş başa bırakmıştır. Bizans İmparatorluğu, 640-642 yıllarında Mısır’ı Müslüman fatihlere terk etmek zorunda kalınca buğdayını buradan temin ettiği için ciddi bir kriz yaşamıştır. Buğdayın kıt olmasından dolayı da Doğu Afrika’daki Nûbelilerin, her yıl Kahire yönetimine 360 köle verip karşılığında mısır ve buğday almaları ise bu konuyu oldukça ilginç hale getirmiştir. Büyük devletler ve güçler, yeri gelince buğday ambargosu ile itaat altına alınabilmiştir. Osmanlıların, Akdeniz’in en büyük deniz gücü Venediklileri, Anadolu buğdayı ile itaat altına almaları ise bu konuya verilecek en çarpıcı örneklerden birisidir. 1095-1291 yılları arasında Suriye, Filistin ve Mısır bölgelerinde devam eden Haçlı seferleri, açlık ve kıtlık ile de gündeme gelmiştir. Bu durum, buğday ekiminin ve ticaretinin devam etmesi için düşman tarafları bir araya getirebilmiş, zaman zaman da aralarında buğday savaşları yaşanmıştır. Kudüs Kralı I. Baudouin ile Dımaşk Atabegi Tuğtegin arasında buna örnek sıra dışı ilişkiler yaşanmıştır. Kudüs Haçlı Krallığı Filistin’in çorak topraklarından dolayı Suriye’nin buğdayına ihtiyaç duymuştur. Bundan dolayı da Dımaşk Atabegliği ile sıcak ilişkiler kurmaya özen göstermiştir. Savaşın kızıştığı anlarda ise tarafların birbirlerine uyguladıkları buğday ambargoları sonucu belirlemiş, öyle ki açlık, kale ve şehirlerin düşmesine dahi sebep olmuştur. Haçlıların Suriye ve Filistin’de tutunmalarında Kıbrıs’ın buğdayı önemli bir etken olmuş, Bizans’ın ilk zamanlarda yaptığı zahire yardımları onları açlıktan kurtarmıştır. Üçüncü Haçlı Seferi ile birlikte bu önemli ada Haçlıların eline geçince, buğday açısından da bir kazanım olmuştur. Öte yandan ele geçirilen yerlerden elde edilen buğday dolu depolar, zapt edilen şehirler kadar burasını ele geçirenleri de sevindirmiştir. Bu süreç bazı zenginleri de ön plana çıkarmış, buğday ticaretinden kesesini dolduran kimseler gücün de sahibi olabilmiştir. Kilikya Ermenilerinin kontrolündeki bereketli Çukurova’nın zahiresi, Adana ve Tarsus’taki İtalyanlar ve yerli tacirler tarafından ihraç edilmiş ve onları zengin etmiştir. Bölgedeki buğday ekiminin zarar görmemesi için gayret sarf edenler Haçlılardan ziyade Müslüman idareciler olmuştur. Artuklu Belek, isyan eden Gerger Ermenilerini cezalandırmakla birlikte, onları Hanzit’e sürerek burada kendilerine topraklar tahsis etmiş, hatta kendilerine tohum dağıtarak tarımın sekteye uğramasının önüne geçmiştir. Haçlı seferleri buğday ticaretinden zengin olan ayrıcalıklı bir zümreyi de oluşturmuştur. Bunlar arasında İtalyan tüccarları ve şövalye tarikatlarını görüyoruz. İstanbul’a buğday taşıyan Cenevizliler Bizans’a istediklerini yaptırmışlar, Venedikliler Girit ve Foça’dan ihraç ettikleri buğday ile güçlerinin zirvesine ulaşmışlardır. Birbirleri ile rekabet etmeye başlayınca da Sakız’ın buğdayını Cenevizliler, Girit’in buğdayını ise Venedikliler tekellerine alarak bir orta yol bulmuşlardır. Şövalye tarikatları ise kutsal savaşa verdikleri destek yanında yaptıkları buğday ticareti ile de ön plana çıkmışlardır. Sicilya’daki Alman Hostenhaufen hânedanı ile yaşanan gerginlikten sonra, buraya daha sonra hâkim olan Fransız Anjou hanedanından elde ettikleri buğday ticaretine mahsus ayrıcalıklarla zenginliklerini artırmışlardır. Tapınakçılar buğday ticareti ile zenginliklerini artırırken, Hospitalier şövalyeleri Rodos’ta ve üçüncü tarikat olan Tötonlar, Baltık bölgesinde buğday ticareti ile de isimlerinden bahsettirmişlerdir. Öte yandan Sicilya buğdayı daha sonraları Barselona’yı beslediği gibi yeni zahire tâcirleri ortaya çıkarmış, Katalan tüccarlar bu işten pek çok para kazanmıştır. Napolyon’un dediği gibi ordular mideleri üzerinde yürümüşler ve bu gerçek Haçlı seferleri esnasında tüm çıplaklığı ile bir kez daha görülmüştür. Bu makale etkin ve başarılı tarım politikalarının, devletlerarası ilişkilerde oynayacağı belirgin ve etkin rolü de dikkatlerimize sunmuştur.
Since ancient times of history, the basic food of people has been wheat and its by-products. For this reason, the great states did not stay away from imposing a wheat embargo on their rivals as they fought wars to obtain the wheat. The Roman Empire fought Carthage for the wheat of North Africa, and Prophet Muhammad with the embargo imposed on the wheat of Yamame, the Meccan polytheists were able to take a step back. The problems experienced in the supply of wheat left the big states with some crises. When the Byzantine Empire had to leave Egypt to the Muslim conquerors between the years 640-642, it experienced a serious crisis as it obtained its wheat from there. Due to the scarcity of wheat, the fact that the Nubians in East Africa gave 360 slaves to the Cairo administration every year and got corn and wheat in return made this issue very interesting. Great states and powers were able to be obeyed by the wheat embargo when appropriate. The Ottomans' subordination of the Venetians, the greatest naval power of the Mediterranean, with Anatolian wheat is one of the most striking examples to be given to this subject. The Crusades, which continued in Syria, Palestine and Egypt between 1095-1291, also came to the fore with hunger and famine. This situation brought the enemy sides together for the continuation of wheat cultivation and trade, and wheat wars took place between them from time to time. There were extraordinary relations between the King of Jerusalem, Baudouin I and Damascus Atabeg Tughtegin. The Crusader Kingdom of Jerusalem needed Syria's wheat because of the barren lands of Palestine. Therefore, he took care to establish warm relations with Damascus Atabegs. In the moments when the war escalated, it was determined as a result of the wheat embargoes applied by the parties to each other, such that hunger even caused the fall of castles and cities. The wheat of Cyprus was an important factor for the Crusaders to hold on in Syria and Palestine, and the grain aid of Byzantium in the early days saved them from hunger. When this important island fell into the hands of the Crusaders with the Third Crusade, it was also gain in terms of wheat. On the other hand, the warehouses full of wheat obtained from the captured places pleased those who seized this place as much as the cities that were captured. This process brought some wealthy people to the fore, and those who filled their pockets from the wheat trade could also become the owner of power. The grain of the fertile Chukurova, controlled by the Cilician Armenians, was exported by the Italians and local merchants in Adana and Tarsus and enriched them. It was the Muslim rulers rather than the Crusaders who made efforts to prevent wheat cultivation in the region from being damaged. Although Artukid Balak punished the rebellious Gerger Armenians, he deported them to Hanzit, allocated lands to them, and even distributed seeds to them and prevented the interruption of agriculture. The Crusades also created a privileged group that was rich from the wheat trade. Among them, we see Italian merchants and knightly orders. The Genoese carrying wheat to Istanbul made Byzantium do whatever they wanted, the Venetians reached the peak of their power with the wheat they exported from Crete and Foça. When they started to compete with each other, they found a middle way by monopolizing the wheat of Chios to the Genoese and the wheat of Crete to the Venetians. The knight sects, on the other hand, came to the forefront with their wheat trade as well as their support of the holy war. After the tension with the German Hostenhaufen dynasty in Sicily, they increased their wealth with the privileges specific to the wheat trade they obtained from the French Anjou dynasty, which later dominated here. While the Templars increased their wealth with the wheat trade, the Hospitaller knights in Rhodes and the third sect, the Teutons, made their name known with the wheat trade in the Baltic region. On the other hand, Sicilian wheat brought forth new grain traders as it fed Barcelona later, and Catalan traders earned a lot of money from this business. As Napoleon said, armies marched on their stomachs, and this fact was once again seen in all its nakedness during the Crusades. This article has also brought to our attention the prominent and effective role that effective and successful agricultural policies will play in interstate relations.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 10 Sayı: 1 |