Ebu Hayyan lakaplı Muhammed İbnü'l-Abbas et-Tevhîdî (öl. 414/1023), filozof ediplerin en meşhurlarından biri olarak kabul edilir. O, bir taraftan zengin ve süslü bir dil kullanırken diğer taraftan oldukça basit ve anlaşılır bir şekilde eserlerini yazmıştır. Hakikati arayan bir filozof olarak kendi zamanının zor ve konuşulamayan konularını dile getirmesi ve verdiği derin cevaplar onun yetkinliğine işaret eder. Felsefenin hemen her konusuna derin ilgi duyan Müslüman düşünürlerin yine felsefenin değer alanlarından birini oluşturan sanat ve estetik konularına duyarsız kaldığını söylemek mümkün değildir. Ne var ki İslâm filozoflarının bu konulardaki çalışmaları meseleyi tüm yönleriyle ortaya koyma açısından yetersizdir. Çünkü İlk ve Orta Çağ felsefelerinde estetik ve sanat bağımsız bir disiplin olarak görülmemekteydi. Dolayısıyla sanatı ve estetiği, bağımsız bir konu olarak ele alan eserlere veya müstakil konular olarak ele alınmış bu türden bilgilere rastlanılmamaktadır. Bu araştırma ile hem İslâm medeniyetinin ilim ve sanat açısından zirvede olduğu bir çağda yaşamış olan Tevhîdî’nin tanıtılmasına katkıda bulunulması, hem de estetik ve sanata yönelik orijinal görüşlerinin ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Tevhîdî, İslâm kültürünün eşsiz bilgi birikimine sahip, etkiyici üslubu olan ve felsefenin hemen her konusunda görüşlerine rastlanılan bir filozofudur. Süslü ve zengin üslubun marifetlerini bildiği ve icra edebildiği halde fikirlerini mümkün olduğu kadar kısa, basit, serbest ve canlı bir şekilde ifade etmede emsalsiz bir konumda olan Tevhîdî’nin eserleri, estetik ve sanat felsefesi hakkında konuşmak için de yeterli veriyi sağlar. Bu nedenle o, hicri dördüncü yüzyıldan itibaren sanat felsefesi kavramını da ortaya çıkararak Araplar arasında ilk sanatçı ve ilk sanat filozofu olarak görülebilir. Tevhîdî’nin genel olarak felsefesi ve özel olarak da estetik ve sanat konularındaki düşüncelerinde İslâm dini, Yunan felsefesi, içinde yaşadığı toplumun kültürel mirası, yaşadığı çağın ve şahsiyetinin kendisine kazandırdıklarının etkisi görülür. Tevhîdî’ye göre insan yaratılıştan güzel olana meyillidir. Bu durum, güzellik duygusunun fıtrat olarak insan ruhuna yerleştirilmiş olduğu anlamına gelmektedir. İnsan ruhundaki bu eğilime karar verici güç ise akıldır. Aklın karar vermesinde ise özlemini duyduğu yüce âleme katılma arzusu yatmaktadır. Çünkü ona göre güzelliğin asıl kaynağı Allah’tır ve güzellik de, niteliklerini ve fiillerini Allah’ın sıfatlarından alarak açığa çıkmaktadır. Estetik değer alanını dine referansla yorumlamasının, onu Plotinus’un anlayışına yaklaştırdığı söylenebilir. Tevhîdî, güzelliği, “organlardaki kemal, parçalardaki uyum ve nefsin kabul ettiği şey” olarak tanımlar. Buna göre bu üç unsur, güzelliğin temelini oluşturur. Bunlardan kemal ve uyum, nesneye yönelik özellikler iken, nefsin kabul ettiği şey ifadesi ile de özneye yönelik bir özellik dile getirilir. Eş deyişle güzelliğin öznel ve nesnel boyutlarına vurgu yapılır. Tevhîdî sanatı da bir konu üzerinde dikkatli ve düşünceli hareket eden ruhun gücü olarak tanımlar. Bu yaklaşımıyla Tevhîdî, sanatın insanın ruhunu yansıtan bir araç olduğunu ve sanatçının bir konu üzerinde dikkatli ve düşünceli bir şekilde hareket etmesi sonucunda ruhunun derinliklerini, hayal gücünü ve yaratıcılık gücünü ortaya çıkaran eserleri verebildiğini anlatır. Tevhîdî, sanatı çoğunlukla iyiyi, faydalıyı ve güzeli başkalarına sunma çabası olarak görür. Sanat, sanatçının kendi iç dünyasını ve dış dünyayı yorumlayarak ortaya koyduğu bir iletişim aracıdır. O, sanatı kendi duygularını, düşüncelerini ve hayallerini başkalarına aktarabileceği bir zemin olarak görür. Bir yönüyle de sanat, toplumsal bir sorumluluktur. Sanat, insanlara güzelliği, iyiliği ve doğruluğu hatırlatarak, toplumu iyileştirme ve geliştirmeye katkıda bulunabilir. Tevhîdî’ye göre sanatın bir hedefi olmalıdır. Aksi halde sanat ile ilgilenmek abesle iştigal olur. Bu hedef de ilk derecede dinî alana matuftur. Sanatın insanı ve âlemi anlamaya, oradan hareketle Allah’ı bilmeye ulaştırması gerekir. Tevhîdî’ye göre, Allah’ın birliğine delalet etmeyen ve ona ibadet etmeye yöneltmeyen sanattan Allah’a sığınmak gerekir.
İslam Felsefesi Ebu Hayyan et-Tevhîdî Estetik Sanat Güzellik.
Muḥammad Ibn al-ʿAbbās al-Tawḥīdī, known as Abū Ḥayyān (d. 414/1023), stands out as one of the preeminent philosopher-literary of his era. Renowned for his eloquence, he wielded a rich and ornate language in his compositions, yet managed to convey his ideas in a manner that was accessible and lucid to his audience. As a philosopher seeking the truth, his ability to address his time's difficult and unspoken issues and provide deep answers clearly indicates his competence. It cannot be denied that Muslim thinkers, with their profound interest in nearly every realm of philosophy, do not overlook art and aesthetics, which are integral components of philosophical value systems. Nevertheless, the extant works of Islamic philosophers on these subjects are often deemed inadequate in their comprehensive treatment of the issues. This deficiency can be attributed to the fact that, in the philosophies of antiquity and the medieval period, aesthetics and art were not regarded as distinct disciplines. Consequently, there exists a dearth of treatises that approach art and aesthetics as autonomous subjects or provide comprehensive coverage of these topics as separate entities. This research aims to contribute to the introduction of Tawḥīdī, who lived in an age when Islamic civilization was at its peak in terms of science and art, and also aims to reveal his unique views on aesthetics and art. al-Tawḥīdī is a philosopher who has unique knowledge of Islamic culture, an influential style, and whose views are encountered in almost every subject of philosophy. Despite his proficiency in elaborate and sophisticated writing, he stands out for his ability to articulate his ideas concisely, simply, and vividly. This unique approach in his works offers ample material for discussing aesthetics and the philosophy of art. Consequently, he can be regarded as a pioneer in art philosophy and the first Arab artist among the Arabs by introduce the concept of the philosophy of art from the fourth century onwards. In general, in the philosophy of Tawḥīdī and specifically in his thoughts on aesthetics and art, the influence of Islamic religion, Greek philosophy, the cultural heritage of the society in which he lived, the age in which he lived, and his personality could be noticed. Human beings are inclined towards what is beautiful by creation according to the understanding of al-Tawḥīdī. It means that the sense of beauty is placed in the human soul as a nature. The decisive power to this disposition in the soul is the intellect. The desire of the intellect to join the sublime world that it longs for lies in its decision-making. For him, the main source of beauty is Allah, and beauty emerges by taking its qualities and actions from Allah's attributes. This demonstrates that his interpreting the aesthetic value area with a reference to religion brings him closer to Plotinus' understanding. Tawḥīdī, defines beauty as "perfection in organs, harmony in parts, and what the soul accepts." Based on this, these three elements constitute the basis of beauty. While perfection and harmony are properties directed towards the object, the expression "what the soul accepts" expresses a feature directed towards the subject. In another saying, the focus lies on both the subjective and objective aspects of beauty. When it comes to art, al-Tawḥīdī defines it as the power of the soul that acts carefully and thoughtfully on a subject. With this approach, al-Tawḥīdī explains that art is a tool that reflects the soul of man and that the artist can produce works that reveal the depths of his soul, imagination, and creativity by acting carefully and thoughtfully on a subject. al-Tawḥīdī mostly sees art as an effort to present good, beneficial, and beautiful things to others. Art is a means of communication through which the artist interprets his inner world and the external world. He sees art as a ground through which he can convey his feelings, thoughts, and dreams to others. In a way, art is a social responsibility. Art can contribute to improving and developing society by reminding people of beauty, goodness, and truth. For al-Tawḥīdī, art must have a goal. Otherwise, engaging in art would be a waste of time. This goal is primarily related to the religious field. Art should lead people to understand themselves and the universe, and from there, to know Allah. al-Tawḥīdī’s perspective highlights that one should seek refuge in Allah from art that does not indicate His unity and does not lead to worship Him.
Islamic Philosophy Abū Ḥayyān al-Tawḥīdī Aesthetics Art Beauty.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe Tarihi (Diğer) |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 15 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 24 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 11 Sayı: 1 |