Although different perspectives on the essence and qualities of the absolute existence have been put forward by the philosophers, theologians, and Sufī philosophers, in the context of this article, we will examine whether absolute existence has a causal efficacy in addition to special existence in the unity of the First Principle and the first effect. We will discuss the views of two Ottoman scholars, Baghdādīzāda (who lived in the second part of the 10th/16th century) and Arpacīzāda (d.1033/1623), who analyzed the effect of absolute existence with its aforementioned qualities on the simplicity of the First Principle and its being a part of the complete cause as an incomplete cause. It is generally accepted by the philosophers that the First Principle is the simple complete cause of the first effect by virtue of its essence without the need for conditions, tools, or the removal of any obstacle. Therefore, the First Principle must be the cause of the first effect with its simple existence that does not consist of any sensory or intellectual parts. Therefore, the decisive issue in the discussions regarding the definition of the complete cause is the inclusion of both simple and compound entities. Because the definition of a complete cause that includes only simple or compound causes would be incomplete since it does not include all entities. The definition of complete cause preferred by philosophers such as al-Asīr al-Dīn al-Abharī (d.663/1265) and Najm al-Dīn al-Kātibī (d.675/1277), who made important contributions to the conceptualization of complete and incomplete causes, as the totality of the things on which the maʿlūl depends in its existence, can only include composite entities. As a matter of fact, al-Sayyīd Sharīf al-Jurjānī (d.816/1413), in his Sharh al-Mawāqif and Hāshiya al-Tajrīd, states that the aforementioned definition of complete cause, which was mentioned by his predecessors al-Abharī and al-Kātibī has the possibility of including only composite entities, but he expresses that this situation is not a necessity with the example that a simple substance can be formed from a simple complete cause. The Ottoman scholar al-Khatībzāda (d.901/1496), who supported al-Jurjānī's sentiment that the aforementioned definition of the complete cause could only include composite entities, emphasized in his commentary on Tajrīd al-iʿtikād the possibility of accepting absolute existence as a necessary element for the realization of the complete cause, which led to the writing of separate treatises following the traces of this problem. In the context of al-Jurjānī and al-Khatībzāda's explanations, al-Baghdādīzāda addressed the possibility of absolute existence being a part of the complete cause without damaging the simplicity of the First Principle and wrote a separate treatise emphasizing that absolute existence does not eliminate the First Principle”s being a simple complete cause. Arpacīzāda was another Ottoman scholar who wrote a critical text in response to this treatise, which analyzed the effect of absolute existence on the existence of the first effect as a part of the complete cause and its relation to the special existence of the First Principle. In this article, we will try to reveal the effect of absolute existence on the First Principle's being a simple complete cause and the possibility of accepting it as a part of the complete cause through these individuals and treatises.
Kalām Islamic philosophy The first principle Complete cause Absolute existence Baghdādīzāda Arpacīzāda
Hükemâ, kelâmcılar ve sufîler tarafından mutlak varlığın mâhiyeti ve niteliklerine ilişkin farklı bakış açıları ortaya konulmakla birlikte, bu makale bağlamında İlk İlke ve ilk maʻlûl birlikteliğinde özel varlığın yanı sıra mutlak varlığın da nedensel bir etkinliğe sahip olup olmadığını inceleyeceğiz. Hükemâ açısından mutlak varlık; müşterek, tümel ve ikinci akledilir kategorisinden olma özelliklerinin yanı sıra bütün varlıkların ortak paydasını teşkil etmesi yönüyle metafiziğin konusu olma gibi bir payeye sahiptir. Biz, zikredilen nitelikleriyle mutlak varlığın İlk İlke’nin basitliğine ve eksik illet olarak tam illetin bir parçası olmasına yönelik etkisini irdeleyen iki Osmanlı âlimi Bağdâdîzâde (10/16. yüzyılın ikinci diliminde yaşamıştır) ve Arpacızâde’nin (ö.1033/1623) görüşlerini ele alacağız. İlk İlke’nin şart, alet ve herhangi bir engelin ortadan kalkmasına muhtaç kalmaksızın zâtı gereği ilk maʻlûlün basit tam illeti olduğu, hükemâ tarafından çoğunlukla kabul edilir. Bundan dolayı İlk İlke’nin hissî veya aklî hiçbir parçadan teşekkül etmeyen basit varlığıyla ilk maʻlûlün illeti olması gerekir. O halde tam illet tanımına ilişkin tartışmalarda belirleyici olan husus, hem basit hem de bileşik varlıkların içerilmesidir. Zira sadece basit veya bileşik illetleri içeren tam illet tanımı, bütün varlıkları kapsamadığından dolayı eksik kalacaktır. Tam ve eksik illet kavramsallaştırmasına önemli katkılarda bulunan Esîrüddîn Ebherî (ö.663/1265) ve Necmüddîn el-Kâtibî (ö.675/1277) gibi filozofların çoğunlukla tercih ettiği maʻlûlün varlığında kendisine dayandığı şeylerin bütünü şeklindeki tam illet tanımı sadece bileşik varlıkları kapsayabilir. Nitekim Seyyîd Şerif el-Cürcânî, (ö.816/1413) Şerhü’l-Mevâkıf ve Hâşiyetü’t-Tecrîd’te selefleri Ebherî ve Kâtibî’nin zikrettiği tam illet tanımının sadece bileşik varlıkları kapsama ihtimalinin olduğunu belirtmekle birlikte, bu durumun zorunluluk arz etmediğini basit tam illetten basit bir cevherin meydana gelebileceği örneğiyle dile getirir. Zikredilen tam illet tanımının sadece bileşik varlıkları içerebileceğine ilişkin Cürcânî’nin hissiyatını destekleyen Osmanlı âlimi Hatibzâde (ö.901/1496), Tecrîdü’l-iʻtikād üzerine kaleme aldığı hâşiyesinde, tam illetin tahakkuku için mutlak varlığın da gerekli bir unsur olarak kabul edilme imkânını vurgulayarak bu problemin izini takip eden müstakil risâlelerin kaleme alınmasına yol açmıştır. Cürcânî ve Hatibzâde’nin açıklamaları bağlamında İlk İlke’nin basitliği zedelenmeksizin mutlak varlığın tam illetin bir parçası olmasının imkânını ele alan Bağdâdîzâde, mutlak varlığın İlk İlke’nin basit tam illet olmasını ortadan kaldırmadığını vurgulayan müstakil bir risâle kaleme almıştır. Özellikle mutlak varlığın tam illetin bir parçası olarak ilk maʻlûlün varlığına tesirinin olup olmaması ile İlk İlke’nin özel varlığıyla olan ilişkisinin analiz edildiği bu risâleye karşılık, eleştirel bir metin kaleme alan bir diğer Osmanlı âlimi Arpacızâde’dir. Makalemizde söz konusu kişiler ve risâleler üzerinden İlk İllet’in basit tam illet olmasında mutlak varlığın etkisini ve tam illetin bir parçası olarak kabul edilme imkânını ortaya koymaya çalışacağız.
Kelâm İslam felsefesi İlk ilke Tam illet Mutlak varlık Bağdâdîzâde Arpacızâde
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Araştırmaları (Diğer) |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 30 Ağustos 2023 |
Kabul Tarihi | 14 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.