In this study, we will analyze the three major theories concerning the relationship between God and the universe: origination (ḥudūth), emanation (ṣudūr), manifestation (ẓuhūr or tajallī). The theory of origination was developed in the history of Kalam. The majority of the theologians (Mutakallimūn) aimed to offer a concept of God and His relation to the universe based on the origination theory. On the other hand, the Muslim philosophers, mostly Ibn Sīnā, suggested the theory of emanation to provide a causal explanation of the universe as well as God’s relation to it. The theory of manifestation emerged in the philosophical Sufism. Ibn ‘Arabī posited the concept of manifestation as an explanation of God’s connection with the universe. Based on their cosmological views, each field also aimed to offer their proof of God’s existence. The theologians argued that the universe was temporally originated (muḥdath) and therefore necessitates an originator (muḥdith) upon their premise that everything originated needs an originator. On the other hand, the philosophers attempted to address the premise of "from one comes only one" explaining how the multiplicity comes from the Absolute One (God). Considering God as the ultimate source of existence, they proposed a hierarchical order in the universe and explained it through their theory of emanation. The Sufi thinkers explained the relationship with the theory of manifestation, which is also known as the appearance of the Absolute Being or the revealing of the Absolute Being. In this study, we will primarily focus on these three theories and examine their differences and similarities as well as their significance in the formation of the cosmic existence in the Islamic thought.
Islamic thought the relationship between God and the universe unity and multiplicity origination (ḥudūth) emanation (ṣudūr) manifestation (ẓuhūr)
Düşünebilen/akıl yürütebilen insanoğlu sadece etrafında cereyan eden tek tek olgu ve olaylarla değil, aynı zamanda topyekûn varlığın konumu ile de ilgilenmiştir. İşte bu bağlamda varlığın konumuna ve Tanrı-evren ilişkisine yönelik açıklamaları araştırdığımızda İslâm toplumunda, üç farklı teori ile karşılaşmaktayız. Müslüman kelâmcıların Tanrı-âlem ilişkisine yönelik açıklamaları hudûs, felsefecilerin sudûr, mutasavvıfların açıklamaları ise zuhûr teorisi olarak bilinmektedir. Kelâmcılar, hudûs teorisi ile görünen ve bilinen âlemden hareketle, bilinmeyen ve görünmeyen metafiziksel âleme yönelik değerlendirmelerde bulunmuşlar, "âlemin hâdis (sonradan ortaya çıktığını) olduğunu ve her hâdisin bir muhdise ihtiyaç duyduğunu" ilke olarak benimsemişlerdir. Onlar hudûs ilkesini temel alarak Allah'ın varlığına ilişkin deliller ortaya koymuşlar, Allah-âlem ilişkisini açıklamışlardır. İşte bu bağlamda filozoflar "birden ancak bir çıkar" ilkesini benimsemişler, sudur teorisi ile Mutlak Bir'den (Tanrı) çokluk olan âlemin çıkışını ve hiyerarşik bir düzen içinde âlemin konumunu yorumlamışlardır. Mutasavvıflar ise zuhûr teorisi ile âlemi Mutlak Varlık'ın bir görünümü, Mutlak Varlık'ın tecellisi olarak kabul etmişlerdir. Bizim bu çalışmadaki amacımız kozmik varlığın meydana gelişine ilişkin İslam düşüncesinde yer alan bu üç farklı teoriyi ele almak ve Tanrı-âlem (birlik-çokluk) ilişkisine yönelik söz konusu yorumların benzeşen veya ayrışan noktalarını tespit edebilmektir.
İslâm Düşüncesi Tanrı-Âlem İlişkisi Birlik-Çokluk Hudûs Sudûr Zuhûr.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 29 Nisan 2018 |
Kabul Tarihi | 28 Haziran 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.