Felsefe, kümülatif yapısı ile ele alınmalıdır. Bu yüzden, bir filozofun düşünceleri anlaşılmak istendiğinde, o kendi çağındaki mevcut ve geçmiş teorilerden soyutlanmamalı ve bu kümülatif ve devamlılık arz eden yapı dikkate alınarak incelenmelidir. Bu bağlamda, Kant, Bergson ve İkbal’in zaman anlayışları, bazı uyumsuz noktalara sahip gibi anlaşılabilseler de, dikkatle incelendiğinde birbirleri arasında bir devamlılığın bulunduğu göze çarpar. Kant’ın zaman anlayışı, Kritik öncesi ve Kritik dönemi olmak üzere iki dönemde incelenebilir. Kritik öncesi döneminde Kant, zamanın insan zihninin dışında kendinde bir gerçekliğe ve varlığa sahip olduğunu kabul eder. Fakat Kant, zamanı bütün duyuları önceleyen bir görü olarak anlamasının tohumlarını da hala Kritik öncesi dönemde iken eker. Bu doğrultuda, onun odağı özneyi merkeze alan bir tutuma doğru ilerler görünür. Kritik döneminde özne merkezci konumu daha da belirginleşir ve Kant, zamanın bütün dışsallıkları öncelediğini iddia eder. Ona göre zaman, duyulur bir görü olarak, eşyayı zihnin algılayabilmesi için eşzamanlılık ve ardışıklık içinde konumlandırır. Diğer taraftan Bergson, Kant’ı pek çok açıdan eleştirmekle beraber onun düşüncelerinden açık bir şekilde faydalanır. Bergson’un zaman anlayışı iki bileşenden oluşur: Salt süre ve homojen zaman. Salt süre, özne-merkezci olması bakımından üzerinde Kant’ın düşünce pratiğinin etkisinin görünür olduğu bir kavramsallaştırmadır. Bu, her bir bilincin, kişinin geçmiş ve şimdisini bir bütünde birleştirerek bireysel olarak sahip olduğu ve özünde heterojen, sırasız bir şekilde ardışık ve bölünemez zamandır. Homojen zaman ise sıralı ve eşzamanlı olması bakımından köklerini yine Kant’ta bulur. Homojen zaman, salt sürelerin uyum içinde çalışmasını sağlayan, bireyler için ortak zemini teşkil eden zamandır. Bu iki filozofun düşünceleri doğrultusunda İkbal’in zaman teorisi incelendiğinde, onun hem duyulabilir görünün bir formu olan Kant’ın zamanından hem de Bergson’un salt süresinden faydalandığı ortaya çıkar. İkbal, bu iki zaman anlayışını kullanarak İslam düşüncesinde İlahi Zaman’ı ve dolayısıyla da özgür iradeyi yeniden inşa eder. Salt süre ve yaratıcılık açısından, evrene yönelik mekanik bir anlayış Bergson ve İkbal tarafından reddedilir. Böylece İkbal, özgür iradenin Tanrı’nın salt süresi, yani İlahi Zaman, aracılığı ile yayılmasına ve tüm benliklere ait salt sürelere nüfuz etmesine izin verir. Biz, bu makale aracılığı ile, İkbal’in salt süre mefhumunu ve Tanrı’ya ait salt süre olarak İlahi Zaman’ı kullanarak özgür irade anlayışını yeniden inşa etmesinin köklerine gitmek niyetindeyiz.
Philosophy should be understood with its accumulative structure. Thus, when one strives to understand a philosopher’s thoughts, he/she should not isolate the philosopher from the previous and contemporary theories in his/her era; and should take into account this accumulative and continuous structure. In this context, Kant’s, Bergson’s, and Iqbal’s understandings of time seem to have continuity in themselves, even if they might be seen as having incompatible points. Kant’s understanding of time can be considered in two periods as pre-Critical and Critical. In the former, Kant accepts the own-reality and existence of time itself, outside of the human mind. But he also sows the seed of an understanding of time as a prior intuition to all sensations, while he is still in his pre-critical period. Hence, his focus seems to have shifted to a subject-centred approach. In his critical period, subject-centrality becomes more obvious and Kant claims that time is prior to any externality. According to him, time locates things in simultaneity and succession for the perception of mind as a sensible intuition. Bergson, on the other hand, clearly exploits Kant, even though he criticizes Kant in many aspects. Bergson’s understanding of time is comprised of two components: Pure duration and homogenous time. Pure duration is affected by the Kantian conception of time in the sense of being subject-centred. It is the time that each consciousness has individually as a combination of one’s past and present in a whole; and it is, in its essence, heterogeneous, unorderly successive, and indivisible. Homogenous time has its roots, again, in Kant’s thoughts in the sense of being serial and simultaneous. It is the impersonal common ground for individuals on which pure durations can work in a harmony. When it comes to Iqbal, he benefits from both Kant’s time as a form of sensible intuition and Bergson’s pure duration. Iqbal, by using both of these concepts of time, reconstructs the Divine Time in Islamic thought, and thus, freewill. By means of pure duration and creativity, mechanical understanding of the universe is refused by Bergson and Iqbal. By doing so, Iqbal allows freewill to permeate through pure duration of the God, namely the Divine Time, and to penetrate into pure durations of all egos. Throughout this article, we mainly intend to retrace Iqbal’s reconstruction of freewill by having use of the concept of pure duration, and the Divine Time as pure duration of the God.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 15 Eylül 2021 |
Kabul Tarihi | 29 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 19 Sayı: 3 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.