In this article, the idea that the accidents (a’rād) do not have continuity for two consecutive periods of time and that they are recreated in the second moment of their existence is analyzed within the framework of al-Juwayn¬ī's approaches. For this purpose, first of all, the place of the theory of continuous creation in the thought system of mutakallimūn, and then the consequences of al-Juwaynī's acceptance of continuous creation in terms of the effectiveness of divine intervention and the understanding of the universe (al-‘ālam) are touched upon. Continuous re-creation (Tajaddud al-amthal) is an understanding that is considered as the disappearance of accidents moment by moment and their re-creation with similar ones. In this way, mutakallimūn tried to explain the continuity and change in the universe, as well as the constants that do not change in things. This understanding, which is associated with the renewal of accidents at every moment, is handled by al-Juwayn¬ī within the framework of the principles that the accidents are finite and that they cannot subsist by themselves (qāim bi-nafs). Accordingly, the accident cannot carry another accident because it does not occupy space (mātahayyaza); nor does it have continuity because it cannot be self-subsisting (al-qāim) with invariability (baqā) which is an accident like itself. As a matter of fact, if the existence of the accident had continued for the second time, it would not have been possible for its like to exist in the same place. Likewise, if the accident had the characteristic of continuity, its nonexistence would be impossible. Because what is continuous at two consecutive moments would not be able to perish in the third and subsequent moments. However, senses reveal that the accidents have disappeared. Thus, the accident, which has a discontinuous and impermanent structure, becomes the subject of creation at the same time whenever it loses its existence. The understanding of continuous creation, accepted by most of the mutakallimūn, is systematized over accidents and does not include the renewal of substances. It is striking that al-Juwayn¬ī also made a distinction with regard to the renewal of the accidents and the continuity of the substances. However, by associating the persistence of the substance with the continuous creation of accidents, al-Juwayn¬ī explains this issue in a way that does not contradict the absolute power of Allah. According to him, the condition of continuity of the substance depends on the existence of the accident which subsists with it. As long as Allah wishes for the continuity of the existence of the substance, he creates the accident of baqā in it one after the other. If the accident disappears, the substance also loses its existence. Thus, God's intervention by continuous re-creation has a direct effect on the accident; the substance, depending on the accident, which is the condition of its continuity, is in need of God's intervention. Therefore, the universe as a whole is not independent of the Creator even for a moment. This understanding of creation of al-Juwayn¬ī, on the one hand, hinders the idea of necessary causality, on the other hand, it draws a model of God-world (al-‘ālam) relationship that foresees the constant intervention of the Creator, who is the Free Agent (Fā‘il Mukhtār). The idea that everything that exists before and after is dependent on Allah's creation also invalidates the idea that the objects in the world stem from the qualities they have in their own nature.
Kalām al-Juwayn¬ī Continuous creation Tajaddud Discontinuity Accident
Bu makalede, arazların ardışık iki zaman dilimi süresince devamlılıklarının olmadığı ve varlıklarının ikinci anında yeniden yaratıldıkları düşüncesi, Cüveynî’nin yaklaşımları çerçevesinde tahlil edilmektedir. Bu amaçla öncelikle sürekli yaratma teorisinin kelâmcıların düşünce sistemindeki yerine, ardından Cüveynî’nin sürekli yaratmaya ilişkin kabulünün ilâhî müdahalenin etkinliği ve âlem anlayışı açısından sonuçlarına temas edilmektedir. Sürekli yeniden yaratma (teceddüd-i ems̱âl), arazların anbean yok olup benzerleriyle yeniden yaratılmaları şeklinde ele alınan bir anlayıştır. Bu anlayış çerçevesinde kelâmcılar, evrendeki süreklilik ve değişim ile birlikte şeylerde değişime uğramayan sâbiteleri izah etmeye çalışmışlardır. Arazların her an yenilenmesi ile ilişkilendirilen bu anlayış, Cüveynî tarafından arazın sonluluğu, başka bir arazla veya kendisiyle kāim olamayacağı esasları çerçevesinde ele alınmıştır. Buna göre araz, mekân tutma (mütehayyizlik) niteliğine sahip olmadığından başka bir arazı taşıyamazken; kendisi gibi bir araz olan bekā ile de kāim olamadığından devamlılığı bulunmamaktadır. Nitekim araz ikinci vakitte bâkī olsaydı, benzerinin aynı mekânda olması mümkün olmazdı. Aynı şekilde araz, süreklilik kazansaydı yokluğu da imkânsız olurdu. Çünkü ardışık iki anda bâkī olanın, üçüncü ve sonraki anlarda da yok olması mümkün olmazdı. Ancak duyular arazların yok olduklarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle süreksiz ve kesintili bir yapıda olan araz, varlığını kaybettiği her an, aynı zamanda yaratmaya da konu olmaktadır. Kelâmcıların çoğu tarafından kabul edilen sürekli yaratma anlayışı, arazlar üzerinden sistemleştirilmiş olup, cevherlerin yenilenmesini içermemektedir. Cüveynî’nin de arazların yenilenmesi ve cevherlerin devamlılığı şeklinde bir ayrım yaptığı göze çarpmaktadır. Ancak Cüveynî, cevherin bekāsını, yine arazların sürekli yaratılması ile ilişkilendirerek bu meseleyi Allah’ın mutlak kudretiyle çelişmeyecek şekilde izah etmektedir. Ona göre cevherin devamlılık şartı, kendisiyle kāim olan arazın varlığına bağlıdır. Allah cevherin varlığının devamlılığını dilediği müddetçe, onda ard arda bekā arazını yaratmaktadır. Araz yok olduğu takdirde ise cevher de varlığını yitirmektedir. Böylece sürekli yeniden yaratma suretiyle Allah’ın müdahalesi, araz üzerinde doğrudan etkili olurken; cevher de devamlılık şartı olan araza bağlı olarak Allah’ın müdahalesine muhtaç olmaktadır. Böylece bütün olarak evren, Yaratıcı’dan bir an bile müstağni kalmamaktadır. Cüveynî’nin bu yaratma anlayışı, bir yandan zorunlu nedensellik fikrine ket vururken, diğer yandan Fâil-i Muḫtâr yaratıcının sürekli müdahalesini öngören bir Allah-âlem ilişkisi modeli çizmektedir. Önce ve sonra var olan her şeyin Allah’ın yaratmasına bağlı olduğu düşüncesi, âlemdeki nesnelerin kendi tabiatlarında taşıdıkları niteliklerden kaynaklandığı fikrini de geçersiz kılmaktadır.
Bu makale, Genç Akademisyenler Birliği kelâm yazı atölyesi faaliyeti kapsamında üretilmiştir. Bu atölyede yazım sürecinde rehberlik eden Doç. Dr. Osman Demir’e teşekkür ederim.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2022 |
Gönderilme Tarihi | 15 Nisan 2022 |
Kabul Tarihi | 9 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 20 Sayı: 1 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.