Tüm dinlerin ilk ve son muhatabı insan olduğunu biliyoruz. Ancak ilk varoluştan bu yana insanların dinle olan ilişkilerinin tam bir teslimiyet içinde olmadığını da biliyoruz. Allah adına varlıklar âlemini yönetmek ve imar etmek için var edilen ve “Halife” unvanıyla teşrif kılınan insan hakkında melekler şüphelerini bildirmişlerdi. (Bakara,2/30) Bununla birlikte insan mükerrem ve donanımlı bir varlık olarak yaratılmış; (Tin, 95/4) çevresi yaşayabileceği bir ortam olarak düzenlenmiş, beslenebilmesi için her türlü gıda ürünü hazırlanmıştır. (Bakara, 2/22) kendisi ve çevresi bu kadar özenli yaratılmış olmasına rağmen, insanlığın ilk ailesinin ilk çocukları arasında kıskançlık yüzünden kavga çıkmış, biri diğerini öldürmüştür. (Maide, 5/27-31) Kur’an’ın verdiği bu haberin bilgisi Tin Suresinde bildirilen “Ahsen-i Takvȋm” makamındaki insan ile “Esfel-i Sȃfilȋn” çukurundaki (Tin, 95/4-5) insanın başlangıçtaki halini tasvir etmektedir. Vahyin ihbarları göz önüne alındığında Âdemoğlu günümüze kadar isyancı temel karakterini koruduğu görülmektedir.
Son birkaç yüzyıldan beri Batı Hıristiyan dünyasının elde ettiği kapsamlı pozitif bilim baskısıyla, tüm dünyada insanlar neredeyse tecrübȋ bilimlerin dışında bir ilim konusu ve alanı tanımaz hale gelmişlerdir. Ancak iki büyük cihan savaşının arkasından insanlık tekrar gözünü semaya çevrime ihtiyacını duymuştur. Bu çerçevede deneye dayalı bilimlerin baş döndürücü hızına rağmen insanoğlu ilgisini olağanın dışına, yani olağan üstüne dikkat çekici bir nazarla bakmaya başlamıştır. Post modern dönemde dinin gündeme gelmesi bundan dolayıdır. Teknoloji başarısıyla gurura kapılıp kendisini, kendisine ikram edilen hayat kaynağı çevresini tahrip etmesine, kutsal değerlerin ikaz ve itirazına itibar etmemesine rağmen acı tecrübeler onu aczinin sınırlarına hızlı bir şekilde taşımıştır. Aslında tüm dinler insanın aczini öğretileri arasına yerleştirmesine rağmen pozitif başarının mütekebbir ve dik kafalı insanı, dinleri göz ardı etmede başarılı olamamış, acziyetini itirafta gecikmeye tahammül edememiştir.
It is a difficult subject to explain that human power is limited. It can be said that the reason for the existence of ijaz and mu’jiza in all religions is to show the incompetence of human. As in all of the Abrahamic religions, mu’jiza is a means of expression in order to reveal the existence of Allah; we also see the emphasis on i’jaz in Buddhism and other pagan religions. Having a closer look at the geography and sociology of the regions where Islam spread very rapidly in the early period, we encounter a very different and complex outlook. Within this complex sociology, the issue of the i’jaz of the Qur’an has been convincing to a great extent. It is not to be expected that the inhabitants of the newly conquered regions easily abandoned their past beliefs and practices. Two new groups emerged in Islamic society. One is those who came from the Arabian continent and the other group is the new Muslims coming from different societies and geographies. These have been effective in the formation of a very different and dynamic structure in the historical process. Together with the idea of i'tizal, they gave birth to many new ideas. In this period, although the Qur'an included the concept of "Tahddi", it did not include the concept of I'jâz. Intellectual debates arising from the vast tolerance of the Islamic society mobilised internal and external opposition. Thereupon, the issue of the mu’jiza (miracle) of the Qur'an came to the scene. In other religions, the concept of mu'jiza (miracle) has been sufficiently included.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Hakemli Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 22 Ağustos 2023 |
Gönderilme Tarihi | 28 Nisan 2023 |
Kabul Tarihi | 27 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 8 Sayı: 15 |
Katre Uluslararası İnsan Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-Gayri Ticari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
https://dergipark.org.tr/tr/pub/katre
E-mail: katre@iikv.org