İklim değişikliği, yalnızca çevresel bir kriz değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin ve dış politikanın doğasını yeniden şekillendiren çok boyutlu bir sorundur. Küresel ölçekte artan sıcaklıklar, değişen yağış rejimleri ve su kaynaklarının azalması devletlerin güvenlik, enerji, tarım ve sağlık gibi temel alanlardaki politikalarını doğrudan etkilemektedir. Bu yeni jeoekolojik düzlemde tatlı su, artık yalnızca hayati bir kaynak değil, aynı zamanda bir jeopolitik güç unsuru olarak öne çıkmaktadır. Özellikle sınır aşan su havzalarında yer alan devletler için su, egemenliğin korunması ile iş birliği arasında hassas bir denge kurmayı gerektiren stratejik bir meseledir. Bu bağlamda Türkiye, sahip olduğu Dicle ve Fırat Nehirleri gibi önemli su kaynaklarıyla hem bölgesel hem uluslararası düzeyde dikkate değer bir aktör konumundadır.Bu çalışmanın amacı, iklim değişikliği ekseninde suyun dış politika aracı olarak nasıl kullanıldığını, jeopolitik öneme dönüşümünü incelemek ve Türkiye’nin bu süreçte izlediği dış politika stratejilerini analiz etmektir. Türkiye’nin bölgesel ilişkilerinde bu dinamiği nasıl kullandığı, dış politikasında su diplomasisi kavramının nasıl şekillendiğine dair bir analiz ortaya koymayı hedeflemektedir. Yöntem olarak nitel analiz yöntemi benimsenmiş; resmi belgeler, uluslararası anlaşmalar, bölgesel su politikaları ve akademik literatürden yararlanılarak yorumlayıcı bir yaklaşım geliştirilmiştir. Makale, suyun jeopolitik değerinin artmasıyla birlikte Türkiye’nin bu gücü nasıl yönettiğini ve hangi araçlarla dış politikasına entegre ettiğini özgün bir yaklaşımla ele almaktadır.
Climate change is not only an environmental crisis but also a multidimensional issue that is reshaping the nature of international relations and foreign policy. Rising global temperatures, shifting precipitation patterns, and decreasing water resources directly influence state policies in critical areas such as security, energy, agriculture, and public health. In this new geo-ecological context, freshwater has emerged not only as a vital resource but also as a geostrategic instrument of power. For states located within transboundary water basins, water becomes a strategic matter that necessitates a delicate balance between sovereignty and cooperation. In this regard, Turkey stands out as a significant regional and international actor with its control over key water sources such as the Tigris and Euphrates rivers. The aim of this study is to examine how water is used as a foreign policy tool within the context of climate change and how it has gained geopolitical significance. It further seeks to analyze Turkey’s foreign policy strategies in this evolving process, focusing on how Turkey has utilized this dynamic in its regional relations and how the concept of water diplomacy has taken shape within its foreign policy discourse. The study adopts a qualitative research methodology, drawing on official documents, international agreements, regional water policies, and academic literature to develop an interpretive analytical framework. The article explores, with a unique perspective, how Turkey manages the rising geopolitical value of water and integrates this power into its foreign policy instruments.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Uluslararası Siyaset |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 2 Temmuz 2025 |
Gönderilme Tarihi | 16 Haziran 2025 |
Kabul Tarihi | 30 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 6 Sayı: 2 |
Kamu Yönetimi ve Politikaları Dergisi, Mart, Temmuz ve Kasım aylarında yayınlanan süreli ve elektronik basımı yapılan, uluslararası indeksli hakemli bir dergidir.
Kamu Yönetimi ve Politikaları Dergisinde yayınlanmış makalenin telif hakları Creative Commons Atıf-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC-ND 4.0) kapsamındadır.