Mimarlığın,
aşina olduğumuz uzun tarihi boyunca mimari yaklaşımlar genellikle bir merkez
fikri etrafında bir birey ve dünya tahayyülüne sahiptirler. Bu merkez fikri
etrafında anlam, değer ve deneyim biçimleri hem soyut hem de somut olarak inşa
edilir. Bu merkez fikrine özgü tasarım düşüncesi özdeşlik/aynılık/kimlik vb.
nosyonlar üzerinden işler. En azından bu nosyonlar herhangi bir mimari
mekansallaştırma işleminin uğraklarıdır ve genel olarak temsil
(re-presentation) siyasetine özgü kavram setini oluştururlar. İkinci Dünya
Savaş’ından sonra belirmeye başlayan enformasyon toplumlarındaki karmaşıklaşma
ile birlikte bir merkezsizleşme süreci yaşanmaktadır. Bu süreç mimari
yaklaşımlar için de belirleyici olmuştur. Ve paradoksal fark ile kastedilen de
bu merkezsizleşme sürecinde başka bir dünyanın, düşüncenin ve yaşam
olanaklarının (tekil ve kolektif) araştırılmasının pratik-etik bir siyasetidir.
Bu yazı artık temsil siyasetinin yetersizleştiği bir dönemde beliriveren fark
tartışmaları arasında Deleuze ve Guattari’nin ileri sürdükleri paradoksal
farkın ve yine ikilinin tüm çalışmaları boyunca inşa etmeye çalıştıkları ifade
siyasetinin mimarlık için ne gibi anlamlar ve potansiyeller taşıyabileceği
üzerine kısa bir ön-değerlendirmedir.
Merkezsizleşme Paradoksal Fark İfade Siyaseti Temsil Siyaseti Mimari Düşünce Anlam
Throughout the long history of
architecture, architectural approaches usually posses an imagination of subject
and world which is formed around the idea of a center. Forms of sense, value
and experience are constructed around this idea of center both in an abstract
and also concrete way. A particular idea of design which is peculiar to the
idea of center works through notions like identity and sameness. At least,
these notions are the beaten tracks of any operation of architectural
spatialization and in general they constitute the set of concepts specific to
the politics of re-presentation. After the World War II, there was the process
of complication and decentralization with the emergence of information
societies. This process has also been decisive for architectural approaches.
And what is meant by the paradoxical difference is a practico-ethical politics
of exploring another world, thinking and living possibilities (singular and
collective) in this decentralization process. This article is a brief
preliminary evaluation of the possible relations of the paradoxical difference
and the politics of expression, which are constructed by Deleuze and Guattari,
with the discipline of architecture in a time when the politics of
representation is not sufficient anymore.
Decentralization paradoxical difference politics of expression politics of representation sense architectural thought
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Mimarlık |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 12 Nisan 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 11 Sayı: 2 |
International Refereed and Indexed Journal of Urban Culture and Management | Kent Kültürü ve Yönetimi Uluslararası Hakemli İndeksli Dergi
Bilgi, İletişim, Kültür, Sanat ve Medya Hizmetleri (ICAM Network) www.icamnetwork.net
Executive Office: Ahmet Emin Fidan Culture and Research Center, Evkaf Neigh. No: 34 Fatsa Ordu
Tel: +90452 310 20 30 Faks: +90452 310 20 30 | E-Mail: (int): info@icamnetwork.net | (TR) bilgi@icamnetwork.net