In the dictionary, the commentary is defined in different ways, such as "opening and spreading something," "cutting and splitting," and "making a closed expression understandable." Technically, it means "making explanations to make a subject comprehensible by opening the meaning". In Islamic literature, each branch of science has developed its commentary tradition over time, and commentators have written commentaries on essential works in different branches of science. The commentators aim to open and explain the closed expressions with examples and complete the works' deficiencies. The commentary tradition started in Arabic geography with the effort of understanding religious works and then became widespread by including literary works. It also became a preferred activity in Persian literature in the following centuries. The critical texts for Muslims and the words of the Prophet were translated or commented in poems and prose to be better understood. Many literary works, especially the commentaries on the works of names such as Hz. Ali (d. 40/661), Kaʻb b. Züheyr (d. 24/645?), Imam Bûsîrî (d. 695/1296?), prepared the ground for the spread of this tradition. The tradition of commentary also has an essential place in Turkish literature. The need to learn and understand the new religion that started with the acceptance of Islam led Turkish authors to produce didactic works. This process, which began with the translation of the Qur'an, continued with the translation and commentary of religious works such as tafsir, hadith, and fiqh. In this respect, the tradition of commentary, which gained an important place in Arab and Iranian geographies over time, also found favor among the Turks. Commentaries on the famous names of Persian and Arabic literature that have the most influence on Turkish literature take an essential place among the products of this tradition. Translations and commentaries from Arabic literature are fewer in number than those from Persian literature. Hâfız-i Shîrâzî (d. 792/1390?), Sa'dî-yi Shîrâzî (d. 691/1292), Ferîd al-Dîn Attâr (d. 618/1221), Sâib-i Tabrîzî (d. 1087/1676?), as well as the commentaries on the works of Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (d. 1273), paved the way for Persian literature to be more favored in our commentary tradition. Another important name that stands out in showing the influence of Persian works on the Turkish commentary tradition is Molla Jāmī (d. 898/1492). The author, whose real name was Nūr al-Dīn Abdurrahmān b. Nizāmiddīn Aḥmad b. Muḥammad al-Jāmī was one of the most prolific figures of Persian literature. Molla Jāmī wrote his most prominent works in Persian and composed over forty-five works. Molla Abdurrahman Jāmī attracted the attention of Turkish poets and commentators. His works and style were taken as an example, and his influence was reflected in many poets' poems. Therefore, many of Molla Jāmī's works were translated into Turkish, and some of them were even interpreted. Another sign of his influence on Turkish literature is the besmelenâmes. In the Islamic tradition, authors begin their books with the besmele, hamdala and salwala. Molla Jāmī, on the other hand, preferred to start his books and some chapters with poems containing besmele. This usage paved the way for writing besmelenāme type poems over time. This article introduces a commentary in the genre of besmelenāme by a 20th-century commentator named Sālih Re'fet Efendi (d. ?) on one of Molla al-Jāmī's qasida. In this context, it first presents information about Sālih Re'fet Efendi. Then, it evaluates Molla Jāmī's influence on the emergence and development of the besmelenāme genre in Turkish literature. The last chapter includes the text of Sâlih Re'fet Efendi's commentary as a translation.
Turkish-Islamic Literature Commentary Basmelenâme Molla Câmî Sâlih Re’fet Efendi
Şerh sözlükte; “bir şeyi açıp yaymak”, “kesip yarmak”, “kapalı olan ifadeyi anlaşılır kılmak” gibi farklı şekillerde tarif edilmektedir. Istılahî olarak; “manayı açmak suretiyle bir konuyu anlaşılır kılmak için açıklamalarda bulunmak” anlamındadır. İslâmi literatürde zamanla her ilim dalının kendi şerh geleneği oluşmuş ve şârihler farklı ilim dallarındaki mühim -özellikle muhtasar- eserler üzerine şerhler kaleme almıştır. Şârihlerin amacı şerh edilen eserdeki kapalı ifadeleri açmak, örneklerle izah etmek ve eserde noksan kalan yanları tamamlamaktır. Şerh geleneği; dinî eserlerin anlaşılması çabası ile Arap coğrafyasında başlamış, daha sonra edebî eserleri de ihtiva ederek yaygınlaşmıştır. Sonraki asırlarda Fars edebiyatında da tercih edilen bir faaliyet olmuştur. Hz. Peygamber’in sözleri başta olmak üzere Müslümanlar için ehemmiyet arz eden metinler daha iyi anlaşılsın diye manzum, mensur veya manzum-mensur olarak tercüme ya da şerh edilmiştir. Hz. Ali (öl. 40/661), Kaʻb b. Züheyr (öl. 24/645?), İmam Bûsîrî (öl. 695/1296?) gibi geniş halk kitlelerince sevilen isimlerin eserlerine yapılan şerhler başta olmak üzere pek çok edebî eser bu geleneğin yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Şerh geleneği Türk edebiyatında da mühim bir yere sahiptir. İslamiyet’in kabulü ile başlayan yeni dini öğrenme ve anlama ihtiyacı Türk müellifleri özellikle didaktik eserler vermeye sevk etmiştir. Satır arası Kur’ân tercümeleri ile başlayan bu süreç tefsir, hadis, fıkıh gibi dinî içerikli eserlerin tercüme ve şerhlerinin yapılması ile devam etmiştir. Bu cihetle zaman içerisinde Arap ve İran coğrafyalarında mühim bir yer edinen şerh geleneği Türkler arasında da revaç bulmuştur. Türk edebiyatına en ziyade tesiri bulunan Fars ve Arap edebiyatının meşhur isimlerinin eserleri üzerine yapılan şerhler ise bu geleneğin mahsulleri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Arap edebiyatından yapılan tercüme ve şerhler sayıca Fars edebiyatından daha azdır. Hâfız-ı Şîrâzî (öl. 792/1390?), Sa‘dî-yi Şîrâzî (öl. 691/1292), Ferîdüddin Attâr (öl. 618/1221), Sâib-i Tebrîzî (öl. 1087/1676?) gibi İran edebiyatının meşhur isimlerinin yanı sıra Anadolu sahasında yaşamış olmakla birlikte eserlerini Farsça telif eden ve edebiyatımızı derinden etkileyen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin (öl. 1273) eserlerine yapılan şerhler, şerh geleneğimizde Fars edebiyatının daha ziyade müreccah olmasına zemin hazırlamıştır. Farsça eserlerin Türk şerh geleneği üzerindeki tesirini göstermek bakımından öne çıkan bir diğer mühim isim de Molla Câmî’dir (öl. 898/1492). Asıl adı Nûrüddîn Abdurrahmân b. Nizâmiddîn Ahmed b. Muhammed el-Câmî olan müellif, İran edebiyatın en velûd isimlerindendir. Arapça eser verecek kadar bu dile hâkim olan Molla Câmî, öne çıkan eserlerini ise Farsça yazmış, toplamda kırk beşin üzerinde eser telif etmiştir. Molla Abdurrahman Câmî, kendisi henüz hayattayken Türk şair ve şârihlerin dikkatini çekmiş, onun eserleri ve üslubu örnek alınarak eserler verilmiş, bunun sonucu olarak onun tesiri pek çok şairin manzumelerinde izhar olmuştur. Öte yandan zamanla Anadolu sahasında Molla Câmî’nin birçok eseri Türkçeye tercüme edilmiş ve bunlardan bazıları üzerine şerhler de kaleme alınmıştır. Onun Türk edebiyatına tesirinin bir nişanesi de besmelenâmelerdir. İslâmi eser tertip geleneğinde müellifler eserlerine besmele, hamdele ve salvele ile başlarlar. Molla Câmî de eserlerine ve eserlerindeki bazı bölümlere besmele muhtevalı şiirler ile başlamayı tercih etmiştir. Bu kullanım zamanla besmelenâme türü şiirler yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu makalede Molla Câmî’nin besmelenâme türünde kaleme almış olduğu bir kasîdesine, 20. yüzyılda yaşamış Sâlih Re’fet Efendi (öl. ?) adlı bir şârih tarafından yapılan şerh tanıtılacaktır. Çalışmamızda öncelikle şârih Sâlih Re’fet Efendi ile ilgili malumat sunulacaktır. Ardından Molla Câmî’nin, besmelenâme türünün Türk edebiyatında ortaya çıkması ve gelişimi sürecine etkisi bu şerh bağlamında değerlendirilecektir. Son bölümde ise Sâlih Re’fet Efendi’nin şerh metnine çeviri yazı olarak yer verilecektir.
Türk İslam Edebiyatı Şerh Besmelenâme Molla Câmî Sâlih Re’fet Efendi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türk İslam Edebiyatı |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 29 Eylül 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |