İslâm’ın beş farz ibadetinden biri olan hac, dünyanın çeşitli bölgelerinden Müslümanların her sene Hicaz’a yolculuk yapmasına neden olmaktadır. Osmanlı döneminde de hac yolculuğu, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar kara yoluyla gerçekleşmiştir. Bu dönemden itibaren deniz yolu-nun kullanılmaya başlaması ise kara yolculuğunu tamamıyla bitirmemiştir. Dolayısıyla aylar süren kara yolculuğu epey meşakkatli olduğundan hac organizasyonun eksiksiz tamamlanması oldukça önemliydi. İstanbul’dan hareket eden hac kervanının surre mahmili ile birlikte hareket etmesi bu yolculuğu daha da önemli kılmaktaydı. Genellikle receb ayının on ikisinde törenler eşliğinde saraydan çıkarılan surre mahmili öncelikle Üsküdar’a geçerdi. Burada birkaç gün bek-letildikten sonra hacılarla birlikte tekrar yola koyulurdu. Surre emininin refakatinde bulunan hacılar, Üsküdar Ayrılık Çeşmesi’nden hareketle Eskişehir-Akşehir-Konya-Adana-Antakya-Haleb-Hama istikametini takip ederek Şam’a ulaşırlar ve burada diğer memleketlerden gelen Müslümanlarla buluşurlardı. Yolculuğun Şam-Hicaz hattında bulunan urban tehlikesi, hacılar için çok büyük bir tehditti. Hacıların yanlarında bulunan eşyalarını gasp ederek onları katleden ve develeri ile nakit paralarını çalan urban eşkıyasının hac yolculuğunu zora soktuğuyla ilgili merkez yönetime sürekli şikâyet başvurusunda bulunulmuştur. Urbanın bu saldırıları, doğal olarak bu güzergâh için alınması gereken tedbirleri daha da mühim kılmıştır. Bu kapsamda urban saldırılarını önlemek maksadıyla hac kervanına refakat etmeleri için kendilerine surre-den pay ayrılmıştır. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılın ikinci yarısında hac organizasyonunda birçok düzenleme gerçekleştirmiştir. Bunlardan biri doğrudan organizasyon için kullanılan terimin değiştirilmesidir. Bu dönemden itibaren surre mahmili ile birlikte Şam’dan hareket eden hac kafilesi için “mevkib-i hacc-ı şerif” terimi kullanılmaya başlanmıştır. Mevkib-i haccın özellikle Şam-Hicaz güzergâhındaki gidiş ve dönüş hareketleri Osmanlı Devleti tarafından anbean takip edilmiştir. Yerel yöneticiler ve hac görevlileri tarafından mevkib-i haccın konumuyla ilgili mer-keze gönderilen haberler, aynı zamanda o senenin haccıyla ilgili önemli bilgileri de içermekte-dir. Mevkib-i hacc-ı şerifin hac yolculuğuna refakat eden birçok görevli bulunmaktaydı. Bu görevliler arasında mevkib-i hacc-ı şerif muhafızı, müjdeci/mübeşşir ve mukavvimler, 19. yüz-yılın ikinci yarısında gerçekleştirilen düzenlemelerden doğrudan etkilenmişlerdir. Mevkib-i hac muhafızlığı, yaklaşık on iki asırlık bir geçmişe sahip hac emirliğinin 19. yüzyıldaki kademeli dönüşümünün son şeklidir. Hac organizasyonunda kadim geçmişe sahip bu uygulamada böyle bir değişikliğe gidilmesinin sebebi ise Osmanlı Devleti’nin hac masraflarını azaltmaya çalışma-sıdır. Bu kapsamda mevkib-i hac muhafızlığının kurulmasının ardından ihtiyaç duyulmayan emîrü’l-hac kaymakamlığı surre emanetine bağlanmıştır. Aynı şekilde mevkib-i hac muhafızlığı ise 1865’de kilâr-ı hac emanetiyle birleştirilmiştir. Yaklaşık yarım asır Şam-Hicaz hattında hacı-ların güvenliği ile urban surresinin dağıtımında sorumlu olan mevkib-i hac muhafızlığı 1908’de Hicaz demiryolu hattının tamamlanmasının ardından ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle ilga edilmiştir. Hac masraflarının azaltılmasına yönelik düzenlemelerden etkilendiği tespit edilen diğer mevkib-i hac görevlileri ise müjdeci ve mukavvimlerdir. Bu doğrultuda müjdecilik görevi mübeşşirliğe dönüşmüştür. Ancak öteden beri Osmanlı sarayındaki baltacılara ve diğer bazı saray görevlilerine verilegelen müjdecilik, bu kişilerin hacca gidebilmeleri için ilga edilmemiş-tir. Hacıların nakliye işlerini yürüten mukavvimlik görevinin ise yapılan düzenlemelerle itibarı artırılmış ve mevkib-i hac muhafızları mukavvimler arasından atanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında mevkib-i haccın güvenli bir şekilde yolculuğunu tamamlaması için atılan adımlar arasında dikkat çeken diğer bir husus ise alınan sağlık tedbirleridir. Nitekim 19. yüzyılda kolera salgınına karşı verilen mücadele, hac organizasyonunda karantina merkezlerinin kurulmasına ve mevkib-i haccın buralarda karantinaya alınmasına neden olmuştur.
Osmanlı Devleti mevkib-i hacc-ı şerif Hicaz hacılar hac organizasyonu
Hajj, which is one of the five religious duties of Islam, requires Muslims from various parts of the world to go to Hejaz every year. In the Ottoman period, the pilgrimage took place by land until the second half of the 19th century. Since this period, the use of the sea route did not comp-letely end the land voyage. It was very important to complete the hajj organization in full, as the land travel that takes months was quite grueling. The fact that the pilgrims departing from Is-tanbul acted together with Surra made this journey even more important. Usually, the Surra, which was taken out of the palace with ceremonies on the 12th of the month of Rajab, would first go to Uskudar. After waiting here for a few days, it would continued on its journey with the pilgrims. The pilgrims, accompanied by the one who is in charge of taking Surra to Hejaz, would reach Damascus by following the direction of Eskisehir-Aksehir-Konya-Adana-Antakya-Haleb-Hama, departing from Uskudar Ayrilik Fountain and they would meet the Muslims coming from other countries here. The bandit danger of the journey on the Damascus-Hejaz line was a great threat to the pilgrims. Constantly complaints were made to the central government that the ban-dits, who robbed the pilgrims’ belongings, murdered them and stole their camels and cash, ma-de the pilgrimage difficult. These attacks of the bandits naturally made the measures to be taken for this route even more important. In this context, a portion of the Surra was given for them to accompany the pilgrimage caravan in order to prevent bandit attacks. In the second half of the 19th century, the Ottoman Empire made many arrangements for hajj organization. One of these is to directly change the term used for this organization. From this period, the term “mawkib al-hajj al-sharif ” was used for the pilgrimage caravan that departed from Damascus with the Surra. The departure and return movements of the mawkib al-hajj, especially on the Damascus-Hejaz route, were followed by the Ottoman Empire moment by moment. The news sent to the center by local administrators and pilgrimage officials about the location of the pilgrimage also inclu-des important information about the pilgrimage of that year. There were many officials accom-panying to the mawkib al-hajj al-sharif. Among these officials, the guard of mawkib al-hajj, the mubashshir (bearer of good tidings) and the mukavvim were directly affected by the regulations made in the second half of the 19th century. The guard of mawkib al-hajj is the last form of the gradual transformation of the pilgrimage emirate, which has a history of nearly twelve centu-ries, in the 19th century. The reason for making such a change in this practice, which has an ancient history in the hajj organization, is the effort of the Ottoman Empire to reduce the costs of the pilgrimage. In this context, after the establishment of the guard ofmawkib al-hajj, the Amir al-Hajj district governorship, which was not needed, was attached to the Surra Emaneti. In the same way the guard of mawkib al-hajj was combined with the Kilâr al-Hajj Emaneti in 1865. The guard of mawkib al-hajj, which was responsible for the safety of the pilgrims and the distri-bution of the bandit surra on the Damascus-Hejaz railway line for nearly half a century, was abolished on the grounds that it was not needed after the completion of the Hejaz Railway line in 1908. Other officials, who were found to be affected by the regulations aimed to reduce the costs of pilgrimage, are mujdeci and mukavvim. In this direction, mujdeci has turned into mu-bashshir. However, the mujdecilik, which had been given to the halberdiers and some other palace officials in the Ottoman palace for a long time, was not abolished so that these people could continue to go to the pilgrimage. The prestige of mukavvim, which carries out the trans-portation of the pilgrims, was increased with the arrangements and the position of pilgrimage guards were appointed from the mukavvim. In the second half of the 19th century, another re-markable point for the mawkib al-hajj to complete its journey safely is the health measures. As a matter of fact, the struggle against the cholera epidemic in the 19th century led to the establish-ment of quarantine centers in the hajj organization and to quarantine the mawkib al-hajj there.
Ottoman Empire mevkib-i hajj-i sharif Hejaz pilgrims hajj organization
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 26 Nisan 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |