Türkçe’ye Farsça’dan geçmiş olan namaz, bir fıkıh terimi olarak belirli rükün ve fiillerle yapılan ibadet için kullanılmaktadır. Şekil ve mahiyeti farklı olsa da bütün ilahi dinlerde var olduğu bilinen namaz bugünkü şekliyle hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Namazın, ayet ve hadislerde imandan sonra ikinci sırada zikredilmesinden hareketle imandan sonra dinin en büyük ve en önemli rükünlerinden biri olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca diğer ibadetlere kıyasla önemine binaen namaz, dinin direği olarak nitelendirilmiştir. İslam, kulların menfaatini sağlamayı ve onlardan zararı gidermeyi gaye edinmiş, insanların din, can, akıl, nesil ve mallarının korunmasını güvence altına almıştır. Mekâsid-ı hamse olarak bilinen bu hususların başında dinin korunması yer almaktadır. Fakihler, ceza hükümleri bakımından namaz kılmama suçunu dinin korunması bağlamında ele alarak değerlendirmiş ve namazı terk edenler hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunun için de namaz kılmayanları “namazın farz olduğunu inkâr edenler” ve “inandığı halde namaz kılmayanlar” şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutmuşlardır. Namaz “zaruriyyât-ı din”den yani her Müslümanın bilmesi gereken temel bilgilerden olduğu için inkâr edenin kâfir olacağı konusunda fakihler arasında icma bulunmaktadır. Bundan dolayı fakihler, namazın farziyetini inkâr edenlere verilecek cezayı irtidâd kapsamında değerlendirmişlerdir. Bir istisna olarak İslam’a yeni girdiği için bilgisizlikten kaynaklı veya şehirden uzak yerlerde yaşamasından dolayı namazın farz olduğu hakkında bilgisi olmayanın, namazın farz olduğunu inkâr etmesi mazeret kapsamında değerlendirilmiş ve küfürle itham edilmemiştir. Hanefîler’e, mezhepte tercih edilen görüşe göre Şâfiîler ile Mâlikîler’e ve Hanbelî mezhebinde Ahmed b. Hanbel’den yapılan bir rivayete göre ihmal veya tembellikten dolayı namazı terk eden küfürle itham edilmez. Şâfiîler’de bir veche, Mâlikîler’de bir kavle ve bazı selef âlimlerine göre de inandığı halde namaz kılmayan kişi dinden çıkmış sayılmaktadır. Hanbelî mezhebinde Ahmed b. Hanbel’den aktarılan bir diğer rivayete göre ihmal ve tembellikten dolayı namazı terk eden kişi mürted olur. Fakihler, farz olduğuna inandığı halde namaz kılmayan kişinin öncelikli olarak tövbe etmeye davet edilmesi gerektiği, tövbe edip namaz kılması halinde serbest bırakılacağı görüşünde ittifak etmektedirler. Tövbe ettikten sonra namazı evinde kılacağını söyleyen kişi serbest bırakılır ve namaz kılıp kılmadığı takip edilmez. Tövbe etmeyip namaz kılmamaya devam etmesi durumunda kişiye verilecek cezanın ta’zir veya had cezası olması hakkında fakihler arasında görüş farklılığı bulunmaktadır. Hanefîler, zekât, oruç ve hac gibi ibadetlerin terkinden dolayı had kapsamında ölüm cezası verilmediği gibi namaz için de aynı durumun geçerli olduğu görüşünü savunmaktadırlar. Hanefîler’e göre namaz kılmayan mürted olmamakla birlikte büyük günah işlemiş sayılmaktadır. Onlara göre bu kişiye verilecek ceza ta’zir cezasıdır. Mâlikîler’e, Şâfiîler’e ve Hanbeli mezhebinde Ahmed b. Hanbel’den yapılan bir rivayete göre inandığı halde namaz kılmayan Müslüman olmakla birlikte namaz kılmadığı için had suçu kapsamında öldürülür. Bazı Mâlikî fakihlere ve Ahmed b. Hanbel’den yapılan bir diğer rivayete göre namaz kılmayan mürted olup küfre düştüğü için öldürülür. Onlara göre namaz kılmayana verilen ölüm cezası irtidâd kapsamında had cezasıdır. Bu çalışmada sünnî fıkıh mezhepleri ekseninde önce namazın farz olduğunu inkâr edenler hakkındaki görüşler incelenecek, ardından inandığı halde namaz kılmayanlar hakkındaki görüşlere yer verilecektir. Daha sonra namazı kılmama suçunun ispatı, suçun ispatını takiben kişiye düşünme ve tövbe etmesi için verilecek sürenin tespiti ve cezanın nasıl infaz edileceğine dair görüşler ele alınacaktır. Çalışma elde edilen bulguların değerlendirildiği sonuç bölümüyle tamamlanacaktır.
Namaz (The Salah) which has been borrowed from Persian to Turkish, is used as a term for worship with certain conditions and actions. Although the form and nature are different, the prayer which is known to exist in all divine religions and the prayer in Islam was commanded on the night of Mi’raj about a year and a half before the Hijrah (the migration of the Prophet) in its present form. Based on the fact that it is mentioned in the second place after faith in Allah in Quran Verses and hadiths (The reports about what the Prophet said and did), it is stated that prayer is one of the biggestand most important conditions of the Islamafter faith in God. In addition, the prayer is considered as a pillar of the religion and compared to other worships based on its importance. Islam aimed to benefit of the servants and to eliminate the harm from them, and guaranteed the protection of people's religion, life, mind, generation and property. The protection of the religion is one of this five main maxims known as Mekâsid-ı Hamse. The Faqihs (the Islamic jurist) considered the crime of abandoning the praying in terms of the provisions of the punishment in the context of the protection of the religion and they expressed different opinions about the people who abandon the prayer. For this reason, they subjected those who did not pray to a binary distinction between "those who deny that the prayer is obligatory" and "those who believe that the prayer is obligatory but do not pray". There is a consensus among faqihs (ijma) that anyone who denies obligation of the prayer becomes a disbeliever. As a matter of fact, denial or disbelief of the obligation of the prayer necessitates the kufr (disbelief), as the prayer is one of the "necessities of thereligion" and one of the basic informations that every Muslim should know about. For this reason, faqihs considered those who deny the obligation of the prayer as murtad (an apostate from Islam)and determined the punishment to give them within the term of apostasy in Islam. As an exception, the denial of the obligation of the prayer by a person who has no knowledge about the obligatory prayer due to ignorance because he has just converted to Islam or because he lives in places far from the city is considered as having excuse and these people have not been accused of the kufr (disbelief). According to the Madhab (islamic jurisprudence) of the Hanafis, the Madhabs of the Shafiisation from Ahmad b. Hanbal, the person who abandons the prayers due to negligence or laziness is not accused of unbelief. According to an opinion among the Shafiis, a Word among the Malikis and according to some Salafi scholars among Malikis, a person who does not pray despite believing of its obligation is considered as a postasy. In Hanbalis, according to another narration quoted from Ahmad b. Hanbal a person who abandons the prayer due to negligence and laziness becomes an apostate. Faqihs are unanimous in the opinion that the person who does not pray even though he believes of the prayer’s obligation should be called to repent first, and if he repents and start to pray, he will be released. The person who says that he will pray at home after repentance will be also released and will not be followed whether he prayed or not. There is a difference of opinion among the faqihs about the punishment to be given to the person who does not repentand continues not to pray whether should punish with the punishment of the ta'zir or death penalty. The Hanafis defend the view that the death penalty is not imposed within the scope of the hadd for abandoning the worships such as the zakat, the fasting and the pilgrimage, and the yapply the same rule for abandoning the prayers. According to the Hanafis, those who do not pray are considered to have committed a major sin, although they are not an apostate. According to them, the ta’zir punishment should be given to this person. But According to the Malikis, the Shafiis and a narration from Ahmad b. Hanbal from the Hanbalis, a person who does not pray even though he believes and he is a Muslim, he should be killed within the scope of the crime of the hadd because he does not pray. According to some Maliki faqihs and an an other narration from Ahmed b. Hanbal, those who do not pray should be killed because they become an apostate and disbeliever. In this study, the opinions about those who deny the obligatory status of the prayer will be examined first on the axis of the Sunni sects. Then it will be analyzed the opinions about those who believe but do not pray. After that, the evidence of the crime of not performing the prayer, also the determination of the time to be given to the person to think and to repent following the proof of the crime, furthermore the opinions on how to execute the punishment will be discussed continuously. The study will be completed with the conclusion section where the findings of the study will bee valuated.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 13 Ağustos 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |