İslam düşüncesinin seyri içerisinde önemli bir yere sahip olan Muhammed İkbal (ö. 1938), son yüzyılda Hint-Pakistan alt kıtasında yetişmiş bir düşünür, şair ve siyasetçidir. Onun şiirlerinde ve konuşmalarında felsefenin yanı sıra tasavvufun izlerini görmek de mümkündür. İkbal’in tanrı-evren tasavvuru ve bu tasavvur üzerinde tasavvufun ve özellikle Mevlânâ’nın (ö. 672/1273) ne derece etkisi olduğu tartışılan bir konudur. İkbal’in tasavvuf ile ilişkisi çocukluk yıllarına dayanır. Babasının tasavvufla olan bağı ve Mevlânâ'ya olan sevgisinin İkbal'i de etkilediğini biliyoruz. İkbal'in şiirlerinden, yaşadığı dönemde tasavvufun yaygın olduğunu ve şiirlerinin zaman zaman bazı mutasavvıfların hedefi olduğunu da biliyoruz. Bu durum İkbal'in hiç hoşlanmadığı ve Müslümanlara sömürü ve köleliği daha kolay kabul ettirmenin bir yolu olarak gördüğü tasavvuf anlayışını Mevlânâ aracılığıyla yeniden inşa etmeye çalıştığını düşündürmektedir. Yüksek öğrenimini batıda gören İkbal, ülkesine döndüğünde Müslümanların sorunları ile ilgilenen bir düşünce önderi olarak karşımıza çıkar. İkbal, maalesef düşüncesini sistemli bir şekilde ortaya koyup, bu alanda müstakil eserler verememiştir. Onun The Reconstruction of Religious Thought in Islam (İslam Düşüncesinin Yeniden Teşekkülü) adıyla 1930’da yayımlanan, 1928-1929 yılları arasında vermiş olduğu yedi İngilizce konferanstan oluşan eseri son derece önemli olmakla beraber, tasavvufa yaklaşımı daha çok Farsça ve Urduca kaleme aldığı şiir kitaplarından takip edilebilir. Şiirleri incelendiğinde tasavvufla ilgili birbiriyle çelişir gibi görünen düşünceleri dikkat çeker. Ancak özellikle Câvidnâme adlı şiir kitabında Mevlânâ’nın etkisi son derece açıktır. Bu eserinde Mevlânâ, İkbal’in piri ve yol göstericisi konumunda karşımıza çıkar. Buna rağmen İkbal’in Mevlânâ’nın düşüncesini tümüyle kabul ettiğini söylemek mümkün değildir. İkbal, gençlik yıllarında vahdet-i vücûda yakın dursa da olgunluk döneminde bundan vazgeçtiği açıktır. Oğlu Câvid İkbal de babasının Avrupa deneyiminden sonra vahdet-i vücûdu "yetersiz" bularak reddettiğini söylemektedir. Buna rağmen Mevlânâ'nın izlerini hemen hemen her eserinde görmek mümkündür. Mevlânâ, her kesimden insanın az ya da çok tanıdığı, tasavvufla bütünleşmiş, simgeleşmiş bir isim olduğu için İkbal onu seçmiş olmalıdır. İkbal, Mesnevî’de ve Dîvân’ında yer alan vahdet-i vücûd anlayışını yansıtan hiçbir beytine değinmezken; şahsiyet, faaliyet ve aşk konusunda Mevlânâ’nın kendi anlayışına yakın olan fikirlerini arayıp bulmuştur. Aslında İkbal, bunu sadece Mevlânâ için yapmamıştır. Onun dünya görüşünün bir ‘felsefî harmoni’ olduğunu söyleyebiliriz. Onda Mevlânâ’nın aşkını, İmâm-ı Rabbânî’nin vahdet-i şühûd’unu, Nazzâm’ın hareket düşüncesini, Bergson’un, Einstein’in, Doğudan ve Batıdan pek çok düşünürün izini bulmak mümkündür. İkbal pek çok düşünürden etkilendiği gibi pek çoğunu da etkilemiştir: Annemaria Schimmel, Eva de Vitray Méyérovitch, Ali Şeriati, Mehmet Akif ve Sezai Karakoç bunlardan birkaçıdır. İkbal’in tasavvufa olan bütün meyline rağmen, onu şiddetle tenkit etmesinin bir diğer sebebi de tasavvufta açıkça İran etkisini görmüş olmasıdır. Bunu bazen şiirlerinde, notlarında hatta özel mektuplarında bile dile getirmiştir. Bu Acem etkisinin özellikle Hint Müslümanlarının kalp ve zihinlerinde etkili olduğunu ve onları İslam’ın sadeliğinden uzaklaştırdığını düşünmüştür. Zaman zaman da tasavvuftaki Antik Yunan Felsefesi etkisine dikkat çekmiştir. Tasavvufun özellikle ahlak ve amel konusundaki görüşlerini değerli bulmuş ancak felsefesinin tamamen yararsız ve kısmen Kur’an’a aykırı olduğunu düşünmüştür. Biz bu makalede, ülkemizde daha ziyade şiirleriyle tanınan İkbal’in, Müslüman bir düşünür olarak tasavvufa, vahdet-i vücûd anlayışına ve Mevlânâ’ya olan yaklaşımına ışık tutmaya çalışacağız. Bu bağlamda özellikle İslam Düşüncesinin Yeniden Teşekkülü ve Câvidnâme adlı eserlerinden yararlanarak İkbal’in düşüncesindeki tasavvufi unsurları ve tasavvufa yönelik eleştirilerini ortaya koymaya gayret edeceğiz.
İkbal Tasavvuf Mevlânâ Câvidnâme Vahdet-i vücûd. Iqbal Sufism Jâvidnmah Wahdat al-wujûd
Muhammad Iqbal (d. 1938), who has an important place in the course of Islamic thought, is a thinker, poet and politician who grew up in the Indo-Pakistani subcontinent in the last century. It is possible to see traces of Sufism as well as philosophy in his poetry and speeches. (çevirisi unutulan cümle) Iqbal's conception of the God-universe and the influence of Sufism and and especially Mevlânâ (d. 1273) on this conception is a matter of debate. Iqbal's relationship with Sufism dates back to his childhood. We know that his father's bond with Sufism and his love for Mevlânâ influenced Iqbal as well. We also know from Iqbal's poetry that Sufism was widespread in his lifetime and that his poetry was sometimes the target of some Sufis. This situation suggests that Iqbal tried to reconstruct the understanding of Sufism, which he disliked and saw as a way to make Muslims accept exploitation and slavery more easily, through Mevlânâ. Iqbal, who received his higher education in the West, appears as a thought leader who deals with the problems of Muslims when he returns to his country. Unfortunately, Iqbal could not present his thought in a systematic way and produce independent works in this field. Although his The Reconstruction of Religious Thought in Islam, published in 1930 and consisting of seven lectures in English given between 1928-1929, is extremely important, his approach to Sufism can be traced in by his poetry books written in Persian and Urdu. When his poems are analyzed, his thoughts on Sufism, which seem to contradict each other, draw attention. However, the influence of Mevlânâ is very clear especially in his book of poems tittled Câvidnâme. In this work, Mevlânâ appears as Iqbal's “piri” and guide. Nevertheless, it is not possible to say that Iqbal accepted Mevlana's thought completely. Although Iqbal was close to wahdat al-wujūd (unity concept of existence) in his youth, it is clear that he abandoned it in his maturity. His son, Javed Iqbal (b.1924), also says that his father rejected wahdat al-wujūd as "inadequate" after his European experience. Despite this, it is possible to see the traces of Mevlânâ in almost all of his works. Iqbal must have chosen Mevlânâ because Rumi is an iconic figure who is more or less known by people from all walks of life and who is integrated with Sufism. While Iqbal did not mention any couplet in Mesnevî and his Divan (Mevlânâ’s books) that reflects his understanding of wahdat al-wujūd (unity of existence), he searched for and found Mevlânâ’s ideas on personality, activity and love that were close to his own understanding. In fact, Iqbal did not do this only for Mevlânâ. We can say that his worldview is a 'philosophical harmony'. It is possible to find in him the traces of Mevlana's love, Imam-i Rabbani's unity (wahdat-i shuhud), Nazzam's idea of movement, Bergson, Einstein, and many other thinkers from the East and the West. Iqbal was influenced by many thinkers as well as many others: Annearia Schimmel, Eva de Vitray Méyérovitch, Ali Shariati, Mehmet Akif and Sezai Karakoç are a few of them. Despite all of Iqbal's inclination towards Sufism, another reason why he strongly criticized it is that he clearly saw the Iranian influence in Sufism. He sometimes expressed this in his poems, notes and even private letters. He thought that this Persian influence was particularly influential in the hearts and minds of Indian Muslims and that distracted them from the simplicity of Islam. From time to time, he drew attention to the influence of Ancient Greek Philosophy in Sufism. He found the views of Sufism especially on morality and practice valuable, but thought that its philosophy was completely useless and partly contrary to the Qur'an. In this article, we will try to shed light on Iqbal's approach to Sufism, his understanding of wahdat al-wujūd (unity of existence) and his approach to Mevlânâ as a Muslim thinker, who is mostly known for his poems in our country. In this context, we will endeavor to reveal the Sufi/mystical elements in Iqbal's thought and his criticisms against Sufism, especially by making use of his works called The Reconstruction of Islamic Thought and Javid Nama (Câvidnâme).
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 13 Haziran 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 11 Ocak 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 6 Sayı: 1 |