Kuhn'a göre, bir paradigma içinde tahminler
doğrulanmamaya başlar ve görünür hale gelen tutarsızlıkların
sayısı artarsa, o paradigma artık aşınmıştır
ve önemli bir belirsizliğe saplanmıştır, işte,
paradigma adına işlerin eskisi gibi iyi gitmediği
böyle zamanlarda felsefi düşüncede bir yoğunlaşma
olur; insanlar ayrıntılara dair biriken literatürü
bir yana bırakarak hareket noktası üzerine konuşmaya
başlarlar (1). Psikiyatride de böyle oldu. Beyinle
ilgili literatürün oldukça arttığı; küçük bir ayrıntı
(Örneğin; bir nörotransmitterin geri emilimi
konusunda) üzerine yüzlerce makalenin yayınlandığı
bir dönemde psikiyatrinin temel kuramlarını
tartışan sesler de yükselmeye başladı. Psikiyatri,
sırtını dayadığı modern tıp sayesinde bu eleştirileri
şimdilik savuşturmuş gibi gözükmektedir. Gerçekten
bu dönemde fizik tıp ve cerrahide olağanüstü
ilerlemeler, önemli başarılar elde edilmişti. Kim insanlığa
hizmet iddiasıyla kurulmuş böyle bir teknolojinin
başarısıyla ters düşebilirdi? Nitekim, bu
eleştiriler marjinal çıkışlar olarak kaldı; zarar vermeyecek
bir alanda sınırlandı. Ancak psikiyatri
hala modern tıbbın, hatta teknoloji ve bilimin yumuşak
karnı olmaya devam ediyor.
Diğer ID | JA78GA44HA |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mart 1995 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 1995 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1995 |