Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde yeni dönemde bir ortaklık zemini olarak Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kuruluşuna öncülük etmiştir. 1990’lı yılların başlarında gerek Rusya Federasyonu’nun içinde bulunduğu derin siyasal ve ekonomik kriz ortamı, gerekse yeni siyasal elitlerin Batı dünyasıyla çok taraflı işbirliği arayışları içine girmesi post-Sovyet/BDT coğrafyasının RF dış politikasında öncelikli olmayan bir periferi bölge olarak algılanmasına sebep olmuştur. Fakat kısa bir süre sonra iç ve dış politikada yaşanan gelişmelere bağlı olarak BDT devletleri ile ilişkiler RF dış politikasının önceliği haline gelmiştir. Bu çerçevede, RF’nin yeni bağımsız cumhuriyetlerle askeri işbirliğini geliştirmek ve Moskova’nın yeniden kendi nüfuz alanı olarak değerlendirdiği bu ülkelerdeki askeri varlığını sürdürmek için atılan ilk adım, 1992’de imzalanan Kolektif Güvenlik Antlaşması olmuştur. Bu çalışmada, KGAÖ’nün Rus dış politikasındaki yeri incelenmekte; Rusya tarafından bir etki aracı olarak kullanılıp kullanılmadığı, güçlü ve zayıf yönleri tartışılmaktadır. 2002 yılında uluslararası bir örgüte dönüşerek KGAÖ adını alan bu teşkilat, RF dış politikasında yakın çevre olarak adlandırılan bölgede başta NATO olmak üzere üçüncü devletlere ait askeri birliklerin konuşlandırılmasını engellemek; Afganistan’dan kaynaklı terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer tehditlerle kendi sınırları dışında mücadele etmek ve ABD hegemonyası karşısında beliren “çok kutuplu sistem” perspektifinin bir unsuru olarak RF merkezli bir güç bloğunu oluşturmanın temel araçlarından biri olarak değerlendirilmektedir.
Russia, during the dissolution of the Soviet Union, took the lead in establishing the Commonwealth of Independent States (CIS) as a framework for partnership in the new era. In the early 1990s, both the profound political and economic crisis in which the Russian Federation (RF) found itself and the attempts of the new political elites to pursue multilateral cooperation with the Western world led to the perception of the post-Soviet/CIS geography as a peripheral region that was not a priority in Russian foreign policy. However, shortly thereafter, developments in both domestic and foreign policy rendered relations with CIS states a central priority of RF foreign policy. In this context, the first step taken to enhance military cooperation with the newly independent republics and to maintain Moscow’s military presence in these states—which it once again began to regard as its sphere of influence—was the signing of the Collective Security Treaty in 1992. This study examines the place of the CSTO in Russian foreign policy, discussing whether it has been used by Russia as an instrument of influence, along with its strengths and weaknesses. Transforming into an international organization in 2002 and adopting the name Collective Security Treaty Organization (CSTO), the institution has been considered one of the main instruments in Russian foreign policy to: prevent the deployment of military forces belonging to NATO and other external powers in the region referred to as the “near abroad”; combat threats such as terrorism, drug trafficking, and other challenges beyond Russia’s borders, particularly those originating from Afghanistan; and serve as a component of the “multipolar system” perspective emerging in opposition to U.S. hegemony by consolidating a Russia-centered power bloc.
| Birincil Dil | Türkçe |
|---|---|
| Konular | Politika ve Yönetim (Diğer) |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Gönderilme Tarihi | 16 Eylül 2025 |
| Kabul Tarihi | 24 Kasım 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 20 Aralık 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 17 Sayı: 33 |