Death was considered a part of life in the past; With the dominance of modern life, it has been ignored, treated as if it did not exist, and attempts have been made to remove it from life. These attitudes exhibited in the modern period have caused mourning to be experienced in secret, funeral ceremonies to lose their importance, and cemeteries to be established outside (far enough) from residential areas. Therefore, the phenomenon of death and mourning rituals, which initially belonged to the society, over time turned into a phenomenon that belonged to the family and close circle and was undertaken by a small group. When looked at from the perspective of belief systems that influence mourning styles, it can be seen that mourning and bereavement are not considered appropriate in the Christian tradition, and therefore extreme mourning actions are prohibited. In the Jewish tradition, mourning and rituals represent an important dimension of the death event and adherence to mourning customs is shown. However, today, the ceremonies and mourning customs held in both Western Christian and Jewish societies have lost their former glory and importance. Looking at the situation from the perspective of Islamic understanding, it is seen that mourning rituals were accepted as sacred duties before Islam, but prolonged and excessive mourning rituals were prohibited with Islam. As a result, excesses in rituals and mourning were not considered appropriate, and death and mourning rituals continued to exist within the limits set by religious and cultural elements. Modernism dealt the real blow to the ceremonies and mourning customs shaped around death.
Geçmişte hayatın bir parçası olarak kabul edilen ölüm; modern hayatın baskın hale gelmesiyle görmezden gelinmiş, “yokmuş gibi” davranılmış ve hayatın içinden koparılıp atılmaya çalışılmıştır. Modern dönemde sergilenen bu tutumlar ise yasın gizli yaşanmasına, cenaze törenlerinin önemini yitirmesine ve mezarlıkların yerleşim alanlarının dışına (yeterince uzak) kurulmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla başlangıçta topluma ait olan ölüm fenomeni ve yas ritüelleri, zamanla aile ve yakın çevreye ait ve küçük bir grup tarafından üstlenilen bir olguya dönüşmüştür. Yas tutma biçimleri üzerinde etkili olan inanç sistemleri boyutuyla bakıldığında Hristiyan geleneğinde yas ve matemin uygun görülmediği ve dolayısıyla aşırılığa giden yas eylemlerinin yasaklandığı görülmektedir. Yahudi geleneğinde ise yas ve matem, ölüm olayının önemli bir boyutunu temsil etmekte ve yas adetlerine bağlılık gösterilmektedir. Ancak günümüzde hem Batı Hristiyan hem de Yahudi toplumlarında düzenlenen törenler, merasimler ve yas adetleri eski görkemini ve önemini kaybetmiştir. İslam anlayışı perspektifiyle duruma bakıldığında ise yas adetlerinin, İslamiyet öncesinde kutsal görev olarak kabul edildiği ancak uzun süreli ve taşkınlık derecesinde tutulan yas adetlerinin İslamiyet ile birlikte yasaklandığı görülmektedir. Sonuç olarak, ritüel ve yas tutmada aşırılık uygun görülmemiş, inançsal ve kültürel ögelerin biçtiği sınırlar ölçüsünde ölüm ve yas ritüelleri varlığını sürdürmüştür. Ölüm etrafında şekillenen törenlere ve yas adetlerine ise asıl darbeyi modernizm vurmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Antropolojisi, Din Sosyolojisi |
Bölüm | Derleme Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 5 Mart 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 10 Mart 2024 |
Gönderilme Tarihi | 12 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 12 Şubat 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 20 |