Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleşen darbe girişimi iki temel soruyu gündeme getirmiştir. Birincisi dinî bir örgüt nasıl TSK dahil olmak üzere Türkiye’nin en önemli kamusal örgütlerini kontrolü altına alacak şekilde kamusal görevleri ele geçirmiştir. İkincisi devletin tarafsızlığını yok eden ve siyasal sistemi büyük bir istikrarsızlığa sürükleyen bu tür bir örgütlenmenin bir daha yaşanmaması için neler yapılmalıdır? Bu sorulara farklı disiplinlerden verilebilecek çok kapsamlı cevaplar olmakla birlikte, bu makalede Olson’un grup teorisi kullanılarak bu sorular yanıtlanmaktadır. Bireyci ekonomik analizi kollektif eylem probleminin merkezine koyan Olson, FETÖ gibi geniş grupların örgütlenmesinin iki temel şartı olduğunu belirtir. Birincisi geniş grupların seçici müşevvik yaratmalarıdır; ikincisi ise zorunlu üyeliktir. FETÖ ekonomik rantlar aracılığıyla üyelerine seçici müşevvikler yaratmıştır, diğer yandan kamusal gücü kullanarak başka birey ve grupları kendisiyle işbirliğine zorlamıştır. Dolayısıyla mevcut haliyle devletin ekonomik kaynakları kullanması, örgütlü grupların devlete sızmasını teşvik etmektedir. Bu durum Türkiye’deki siyasal mücadeleyi örgütlü gruplar arası bir kaynak paylaşımı mücadelesine çevirerek siyasal çoğulculuğu temelden tehdit etmektedir. Bu çerçevede sadece kültürel çalışmalara dayanılarak, dinî ya da seküler grupların demokratik siyasete katılım problemlerinin anlaşılamayacağı iddia edilmektedir
The coup attempt staged on 15 July 2016 in Turkey raised two fundamental questions. First, how a religious organization achieved to seize the public positions in public organizations including Turkish Armed Forces, which led them to control those public organizations? Second, what can be done to prevent such kind of other groups to destroy the neutrality of the state and drag the political system into instability? There might be many answers to these questions from different social disciplines but the group theory of Olson is used here to answer these questions. Olson, who put the economic analysis into the center of the collective action problem, indicates that there are two requirements for the large groups, such as FETO, to be organized. First one is the creating selective incentives and the other one is the compulsory membership. FETO, on the one hand, created economic rents as selective incentives for their members, on the other hand, used coercive power of the public organizations to force other individuals and groups to join or to cooperate with them. Thus, the present state of the Turkish political system provides great opportunities to organized groups to exploit large and rich public resources. Therefore, the political struggles in Turkey have been turned into struggle for distribution of the economic rents, which, in return, undermines the political pluralism in Turkey. Within this context, it is claimed here that, depending solely on cultural/sociological explanations to understand the participation problems of the religious or secular groups into democratic politics in Turkey is not enough
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 83 |