Türkiye, 20. Yüzyıl’daki tasnifle “üçüncü dünya” ülkelerinden olmadı. Tarihinde müstemlekelik dönemi yok. Coğrafî ve beşerî veçhesiyle, kısmen de olsa bir Avrupa bölgesi. Milletlerarası hukuk alanında 1856 Paris Konferansı’yla Avrupa’nın “düvel-i muazzaması” arasında yer alan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı. Resmî ideoloji ve eğitimin yarattığı zehabın aksine, halkın siyasî tecrübesi de Avrupa’nın pek gerisinde değil. Köy ve mahallelerin halkın seçtiği muhtarlarca yönetilmesine 1830’larda başlanmıştı. Günümüze pek değişmeden gelen il genel meclisi seçimleri 1864’te, belediye seçimleri 1869’da başlamıştı. Belçika’nın 1831 tarihli anayasasından mülhem 1876 Anayasasıyla Osmanlı, çok gecikmeden “liberal anayasacılık çağı”na ve “meşrutî monarşi” modasına ulaşmıştı. Kürdistan eyaletinin mebuslarıyla, Lazistan mebusları da “Meclis-i Umumî”de yer almışlardı.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Sayı: 66 |