Türkiye son yirmi yılda aynı şeyleri tartışıyor, bazı dönemlerde bir arpa boyu yol alıyor ama sonrasında hızlı bir restorasyon ile elde edilen kazanımların epey gerisine tekrar dönülüyor. Öyle ki, bu restorasyon süreçlerindeki tahribat, sorunları daha girift hâle getiriyor, çözümü daha da zorlaştırıyor. Galiba bizim “genel geçmez sorunlarımız” var: Temelinde ideolojik tabuların, politik dokunulmazların ve derin önyargıların yattığı, aslında bir “zihniyet sorunu”ndan kaynaklanan bu problemlerden, çözülmesi en zor olan üçü Kürt Sorunu, Başörtüsü Sorunu ve Ermeni Sorunu… Bu sorunların çözümü için harcanan emek ve boşa giden çabalar, denenmemiş yol kalmamasına rağmen mesafe alınamaması, artık sorunların nasıl çözüleceğine yönelik fikir geliştirmeyi manâsız kılıyor çünkü en basit ifadesi ile bu sorunlar çözülmek istenmiyor. Çözüme yönelik bir irade olmadığı için, iyi niyetli de olsa bütün çabalar, ya samimiyetsiz oluyor ya da çözüme gitmek için zayıf kalıyor. Türkiye’nin nispeten yeniden kendini tanımladığı son yıllarda, bu üç sorunu telâfisi çok zor, meseleleri çözümsüzlüğe saplayan kilit hâdiseler de yaşandı. Bu hâdiseler, zaten girilmesi dahi cesaret isteyen olan konularda çözümsüzlük isteyen tarafların eline çok iyi kozlar verdi ve sonrasında atılması gereken adımları daha radikal ve zor adımlar hâline getirdi.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Sayı: 63 |