The phenomenon of banditry is a movement of rebellion
which, societies can be confronted and can see in the historical processes of
all societies betweentimes, and which produces political, social and economic
results. Due to this versatility, academic studies on the phenomenon of
banditry are carried out almost in all branches in social sciences, such as
history, sociology and politics. As a result of the researches, another aspect
of banditry, which is seen among the people in rural areas and the lower income
group, is the narrative tradition of the people in this rural environment.
It is seen that in every culture that has passed in experience of the banditry, some bandits are highly respected, glorified or even heroic among the people. This type of bandits identified by the British historian Hobsbawm under the name of social bandits are being supported by the public and separated from the common criminals who commit murders, commit extortion, and create a climate of terror. In many times this support occurs from sharing the same fate, so that the bandits which are named social bandits are became the spokesman of the people at the same time. And also, social bandits contribute in the literary creations of the folk whom they belong to, through many of narrative products such as heroic stories, epic and poem produced about them.
The contribution of banditry to literature has been also a source for the art of cinema, which establishes the closest relationship with literature and can be defined as a visual representation of a verbal or written narrative. In this respect, the narratives of banditry were frequently discussed and has been met with interest both in the west and Yeşilçam cinema tradition. In this study, the bandit presentations which were found in the films of Kemal Sunal played as the chief part, who became a school of comedy in Turkish cinema, will be evaluated under Hobsbawm's social banditry and related sub-titles.
Eşkıyalık olgusu tüm toplumların tarihi
süreçleri içinde zaman zaman karşı karşıya kaldıkları ve siyasi, sosyal ve
ekonomik bakımdan çok yönlü sonuçlar doğuran başkaldırı hareketleridir. Bu çok
yönlülük nedeniyle tarih, sosyoloji, siyaset gibi bilim dallarının hemen
hepsinde eşkıyalık olgusu ile ilgili akademik çalışmalar
gerçekleştirilmektedir. Araştırmalar sonucunda özellikle kırsal bölgelerde ve
alt gelir grubundaki insanlar arasında yaygınlık ve taraftar bulduğu görülen
eşkıyalığın bir başka yönü de bu kırsal ortam içerisindeki halkın eşkıyalar
hakkında oluşturdukları anlatı geleneğidir.
Başından eşkıyalık tecrübesi geçmiş her
kültürde bazı eşkıyaların halk arasında çok saygı gördüğü, yüceltildiği hatta
kahramanlaştırıldığı görülmektedir. İngiliz tarihçi Hobsbawm’ın toplumsal eşkıya adıyla tanımladığı bu
tipteki eşkıyalar halk nezdinde, cinayetler işleyen, gasp yapan, terör ortamı
doğuran adi suçlulardan ayrı tutularak destek görmektedirler. Bu destek çoğu
zaman aynı kaderi paylaşmalarından dolayı oluşmakta, dolayısıyla toplumsal
eşkıya sıfatındaki eşkıyalar halkın sözcüleri konumuna da gelmektedirler. Haklarında
birçok kahramanlık hikâyesinin, destanın, şiirin üretildiği toplumsal eşkıyalar
aynı zamanda mensup oldukları halkın edebi yaratmalarına da katkıda
bulunmaktadırlar.
Eşkıyalığın edebiyata olan bu katkısı,
edebiyatla en yakın ilişkiyi kuran ve sözlü ya da yazılı bir anlatının görsel
temsili olarak da nitelendirilebilecek sinema sanatı için de bir kaynak
olmuştur. Bu bakımdan eşkıyalık anlatıları da hem batıda hem de Yeşilçam
sineması geleneğinde sıkça işlenmiş ve ilgiyle karşılanmıştır. Bu çalışmada
Türk sinemasında bir güldürü ekolü haline gelen Kemal Sunal’ın başrol oynadığı
filmlerde tespit edilen eşkıyalık sunumları Hobsbawm’ın toplumsal eşkıyalık ve
bağlı alt başlıkları altında ele alınarak yorumlanacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 12 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 30 Kasım 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 11 Sayı: 24 |