This article explores the conceptual tension between John Rawls’s normative theory of justice and Jean-Luc Nancy’s dynamic and participatory understanding of democracy. Rawls, through his theory of “justice as fairness,” argues that social order should be structured according to principles that guarantee equal basic liberties for individuals and benefit the most disadvantaged members of society. Using theoretical tools such as the veil of ignorance and the original position, he envisions a framework where individuals can determine just principles independent of their personal interests. However, Rawls’s normative framework has been criticized for its universal and abstract structure, which can be difficult to adapt to diverse cultural and historical contexts. One such critique is articulated through Jean-Luc Nancy’s understanding of democracy. Nancy does not conceive democracy as a regime based on fixed norms or predefined values; rather, he interprets it as an open-ended and ever-evolving process of being-with, centered around the idea of being singular-plural. For Nancy, democracy is grounded in the collective existence of individuals and, therefore, prioritizes participation, flexibility, and plurality. His approach stands in opposition to authoritarian and hierarchical systems. This article highlights the philosophical divergence between Rawls’s model of justice, based on the consensus of rational individuals, and Nancy’s non-essentialist, relational model of democracy. In this context, it evaluates the practical limitations of Rawls’s theory and explores the possibilities offered by Nancy’s alternative democratic vision in terms of justice and political participation.
History of Philosophy Justice Democracy Practical application Rawls Nancy
Bu makale, John Rawls’un normatif adalet kuramı ile Jean-Luc Nancy’nin dinamik ve katılımcı demokrasi anlayışı arasındaki düşünsel gerilimi ele almaktadır. Rawls, “hakkaniyet olarak adalet” kuramıyla toplumsal düzenin, bireylerin eşit temel özgürlüklere sahip olduğu ve en dezavantajlı kesimlerin faydasını gözeten ilkelere göre şekillenmesi gerektiğini savunur. Bilgisizlik peçesi ve başlangıç durumu gibi kuramsal araçlarla, bireylerin kişisel çıkarlarından bağımsız olarak adil ilkeler belirleyebileceği öngörülür. Ancak Rawls’un bu normatif çerçevesi, evrensel ve soyut yapısı nedeniyle farklı kültürel ve tarihsel bağlamlara uyarlanabilirlik açısından eleştirilmiştir; bu eleştirilerden biri de Jean-Luc Nancy’nin demokrasi anlayışı üzerinden ortaya konulmaktadır. Nancy, demokrasiyi sabit normlar veya önceden tanımlanmış değerlere dayalı bir rejim olarak değil, tekil-çoğul-olma fikri etrafında gelişen, açık uçlu ve sürekli dönüşen bir varoluş süreci olarak yorumlar. Ona göre demokrasi, bireylerin kolektif bir şekilde var olmasını temel alır ve bu nedenle katılımcılığı, esnekliği ve çoğulluğu önceleyen bir yapıdır. Nancy’nin yaklaşımı, otoriter ve hiyerarşik sistemlere karşı bir duruş içerir. Makale, Rawls’un rasyonel bireylerin uzlaşısına dayalı adalet anlayışının, Nancy’nin özcü olmayan, ilişkisel demokrasi modeliyle nasıl çeliştiğini ortaya koyar. Bu bağlamda, Rawls’un teorisinin uygulamada karşılaştığı sınırlamalar değerlendirilirken, Nancy’nin sunduğu alternatif demokratik yaklaşımın adalet ve siyasal katılım açısından sağlayabileceği imkânlar tartışılmaktadır.
BU MAKALE ETİK KURALLARA UYGUN HAZIRLANMIŞTIR.
İLİMLE UĞRAŞAN VE DESTEKLEYENLERE TEŞEKKÜRLER.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe Tarihi (Diğer) |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 26 Haziran 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2025 |
Gönderilme Tarihi | 24 Şubat 2025 |
Kabul Tarihi | 25 Nisan 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 12 Sayı: 1 |
Marifetname Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.