This article argues that it has been clearly observed that some transmitters have been
associated with Shīʿīte thoughts in rijāl type works written by Ahl
al-hadīth scholars prior to the formation of the Shīʿa as a sect.
Naturally, Shīʿīte accusations during the first three centuries after the hijrah
denotes a proximity to a thinking and a belief form, and not an affiliation to
a certain sect. This proximity generally can be observed as believing in ʿAlī
b. Abī Tālib’s legitimacy and his opponents’ illegitimacy in his wars and the expressing
of this openly in society, being close to Shīʿīte circles, criticizing or
insulting the other companions of the Prophet, compiling and narrating
traditions about the virtues (faḍā’il) of ʿAlī b. Abī Tālib or Ahl
al-bayt, or the defects and the faults (mathālib/maʿāyib) of the
companions of the Prophet, believing in the preference and priority of ʿAlī
over ʿUthmān, Abū Bakr and ʿUmar, participating in Shīʿīte revolts or
considering these as legitimate, and accepting distinctive theological or
jurisprudential opinions. If one glances over classical history, ṭabaqāt
and rijāl books, it is clear that 207 of al-Kutub al-Sitta narrators
are accused of having Shīʿīte views, albeit with different wordings. In this
article certain methods are followed in order to examine these transmitters and
to ascertain whether they are Shīʿīte or not. Ultimately, the present article
claims that following four essential questions whereby this issue can be
answered through certain transmitter categorization: 1- What was the time of
Sunnī and Shīʿīte hadīth circles’ separation, 2- What
was the period of the traditions’ transition from Ahl al-sunna to the
Shīʿa, 3- What was the problem of narration from Ahl al-bidʿa, and 4- what
is the execution type of jarh-taʿdīl.
The
first question’s answer is provided by the framework of those transmitters’ historical
periods, geographical context and the extent of their tendency towards the Shī
͑a views. The historical periods of both the accused transmitters and the other
transmitters show them having different extent of tendencies toward the Shī ͑a and
this reveals that dissociation of Sunnite-Shīʿīte course circles can be dated
to the beginnings of the 3rd/9th century. Before this
historical period, transmitters with Shīʿīte tendencies seem to have been following
both schools’ circles. The response to the second inquiry is that it is
understood that the narrative transitivity among Sunnite and Shīʿīte was mostly
elicited by transmitters with Shīʿīte tendencies in the 2nd/8th
century. The third question’s response is that it is obvious that there are
crucial differences between theory and practice regarding the hadīth narration
from the Ahl al-bidʿa that are drawn from classical usūl al-hadīth
sources. Yet, the fact that there are tens of transmitters with Shīʿīte
tendencies in al-Kutub al-Sitta indicates that the early style of the
transmitters must be dealt with attentively and thoughtfully. The last claim of
this paper is that early jarh-taʿdīl practices are undertaken via texts
which are almost always narrated, contrary to general acceptance.
This
article tentatively asserts that the narrations can be influential to examine
the fairness of the transmitter. The argument at this point is that most of the
time there is no possibility of a meeting personally among transmitters and
critics (munaqqid) to have taken place. Possibility of acquiring knowledge
of jarh-taʿdīl via disciple-master relationship or recognitions that
accusations over transmitter are widespread among critics are not considered as
reasonable due to the difficulty of proving them and the scarcity of their quantity.
The reliability position or ethnic background of the subject transmitters are
also discussed here and some conclusions are attained. The ultimate goal of the
article is to demonstrate how the static information in the rijāl books
can be useful in terms of the history of hadīth. Since, such a research can be
possible only through thematic approaches, hence the attempt in this
article to examine the status of the above
mentioned transmitters from different angles and viewpoints around a certain
theme will not just pave way for possible interpretations regarding those
transmitters but open the ways for some new opinions on the above discussed
topics and the reveal some of the obscure periods of the
history of hadīth.
Shīʿa Shīʿī Shīʿīte accusation Ahl al-ḥadīth critics jarh-taʿdīl
Şîa’nın bir mezhep olarak ortaya çıkışından
önceki bir dönemde Ehl-i hadîs âlimleri tarafından kaleme alınan ricâl türü
eserlerde bazı râvilerin Şiî düşüncelerle ilişkilendirildikleri görülür. Hicrî
ilk üç asırdaki Şiîlik ithamları doğal olarak bir mezhebe mensubiyeti değil,
bir düşünme ve inanç tarzına yakınlığı ifade eder. Bu yakınlık genellikle Hz.
Ali’nin savaşlarındaki haklılığı ve muhaliflerinin haksızlığına inanmak ve bunu
açıkça dile getirmek, Şiî cemaat yapılarıyla içli dışlı olmak, ashâb hakkında eleştiride
bulunmak ya da onları tezyif etmek, Hz. Ali ya da Ehl-i beyt’in fezâili veya
sahâbenin mesâlib/meâyibi hakkındaki rivayetleri derlemek ya da nakletmek, Hz.
Ali’nin Hz. Osman’a ya da Hz. Ebû Bekir veya Hz. Ömer’e üstünlüğüne inanmak,
Şiî temelli isyanlara fiilen katılmak ya da bu isyanları meşru görmek, Şiî
cemaatlerce benimsenen bazı ayırıcı itikadî veya fıkhî görüşleri kabul etmek
gibi farklı alanlarda gözlemlenebilir. Klasik dönem tarih, tabakât, terâcim,
ricâl eserleri tarandığında 207 Kütüb-i Sitte râvisinin farklı
lafızlarla Şiî düşüncelere mensup olmakla itham edildiği görülmektedir. Râvilerin
ve râvilerin Şiî olup olmadıklarının tespiti için belli yöntemler öneren bu
makale ilgili râvi grubu üzerinden şu dört temel soruya birtakım cevaplar
verilebileceğini iddia etmektedir: 1- Sünnî ve Şiî ders halkalarının ayrışma
tarihi, 2- Sünnî-Şiî rivayet geçişkenliklerinin dönemi, 3- Ehl-i bid‘at’ten
hadis rivayeti, 4- Cerh-ta‘dîlin icra edilme tarzı. İlk sorunun cevabı müttehem
râvilerin dönemleri, coğrafyaları ve Şiî eğilimlerinin oranı çerçevesinde
verilir. Gerek müttehem gerekse farklı oranlarda Şiî eğilimler taşıyan
râvilerin dönemleri Sünnî-Şiî ders halkalarının ayrışma zamanın hicrî 3. asrın
başları olduğunu ortaya koyar. Bunun öncesinde ise Şiî eğilimli râviler her iki
ekolün ders halkalarına girip çıkmaktaydılar. İkinci olarak Sünnî-Şiî rivayet
geçişkenliğinin büyük oranda 2./8. asırda ve Şiî eğilimli râviler eliyle temin
edildiği anlaşılmaktadır. Üçüncü olarak Ehl-i bid‘at’ten hadis rivayeti
hakkında klasik hadis usûlü kaynaklarında çizilen teori ile pratik durum
arasında ciddi farklılıkların olduğu açıktır. Zira Kütüb-i Sitte’de Şiî
eğilimli onlarca râvinin bulunması muhaddislerin erken devir üsluplarının
etraflıca alınması gerektiğini gösterir. Makalenin son iddiası ise erken dönem
cerh-ta‘dîl pratiğinin genel kabullerin aksine neredeyse her zaman rivayet
edilen metinler üzerinden işletildiğidir. Râvinin zabtının tespitinde zaten
muâraza/mukâbele dışındaki yöntemler nadiren kullanılırken bu makale râvinin
adaletinin tespitinde de rivayetlerin etkili olabileceğini teorik olarak iddia
etmektedir. Bu noktada ileri sürülen argüman ise münekkitler ile râviler
arasında birebir görüşme imkanının çoğu zaman olmayışıdır. Cerh-ta‘dîl
bilgisinin hoca-talebe ilişkisi ile alınmış olma ihtimali veya râvi hakkındaki
ithamların münekkitler arasında yaygın olarak bilindiği gibi kabuller ise tam
olarak dışlanmasa da hem ispatlanmalarının zorluğu hem de oran olarak çok
olmamaları nedeniyle makul bulunmamıştır. İlgili râvi grubunun güvenilirlik
durumları veya etnik kökenleri de burada tartışma konusu yapılmıştır ve bu
konular üzerinden bazı yargılara varılmıştır. Makalenin nihai hedefi ise ricâl
kitaplarındaki statik bilgilerin hadis tarihi açısından nasıl anlamlı
kılınabileceğini göstermektedir. Zira bu tarz bir arayış ancak ilgili kitaplara
yönelik tematik yaklaşımlarla mümkündür. Nitekim burada yapılmaya çalışıldığı
üzere belli bir tema etrafında anılan râvilerin durumlarının farklı açılardan
tahlil edilmesi sadece o râvilere ilişkin çıkarımlar yapılmasına değil hadis
tarihinin kapalı kalan dönemleri ve tartışma konularına dair de birtakım
fikirler yürütülmesine imkan verecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 55 Sayı: 55 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.