Son iki asırda İslâm âleminde “modernleşme tasavvuru” ve “geleneği okumada yöntem” konusu bir problematik olarak peyderpey kendisini daha baskın bir şekilde dayatmıştır. Müslümanların içinde yaşadığı çağla ve Batılı modernitenin pratiğiyle “kimliklerini” kaybetmeden iletişim kurma istekleri, farklı temayüllere sahip Müslüman düşünürleri bu konuda düşünsel projeler ortaya koymaya sevk etti. Modernleşmek için gelenekle mutlak bir “epistemolojik kopuş” yaşamanın şart olduğunu ileri süren Müslüman düşünürlerin yaklaşımları pek yankı bulmamıştır. Diğer bazı Müslüman düşünürler ise “kimlik kaygısı” güden her toplumun, kimliğini yeniden inşa etmek durumunda kaldığında kendi geleneğine başvurup onu eleştirmesi ve gerekliyse revize etmesi gerektiği düşüncesindedirler. Bu görüşü benimseyenler geleneğin hangi metodolojiyle kritik edileceğini belirleyip bunu ikna edici şekilde gerekçelendirmek durumundaydılar. Bu hususta 20. asrın ikinci yarısına damgasını vuran iki düşünsel ve kısmen karşıt proje ortaya çıktı: (1-) Muhammed Âbid el-Câbirî’nin geleneğin muhtevasını onu ortaya çıkaran metodolojilerden arındırarak modern metodolojilerle kritik ve revize eden yapısalcı yaklaşımı, (2-) Geleneğin muhtevasını dikkate alıp onun kritik ve revizyonunda modern metodolojilerin yanı sıra -hatta ondan önce- bizzat geleneği ortaya çıkaran klasik metodolojilerin de işletilmesini savunan Taha Abdurrahman’ın pragmatik (pragmatics) okumasıdır. Zira her gelenek karakteristiğini belirleyen bir pragmanın, yani dilsel, kültürel ve dinsel hususiyetlerin meydana getirdiği gerçekliğin gölgesinde teşekkül eder.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Kitap İncelemesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 59 Sayı: 59 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.