In the Ottoman state organization, except for waqf duties, the civil services were expressed as “manṣib”. In this context, the military duties were called “manāṣib al-sayfiyya”; judiciary, educational, and some religious duties were called “manāṣib al-‘ilmiyya” and finally the duties in the bureaucracy were called “manāṣib al-qalamiyya”. The assignments of all these manṣibs were done by the Ottoman central administration, based on various methods, and of course, the owners of these manṣibs were inspected during their duties. This was due to the fact that it was very easy and possible for them to abuse their power and authority, so therefore the people were questioning their limits of power, and asked questions about them to the Shaikh al-Islām -the leader of the ‘ilmiyya class. On the other hand, sometimes the owners of manṣibs were applying to Shaikh al-Islāms in order to show the legitimacy of what they did and want a fatwa for themselves.
In this paper, I studied the fatwas of Çatalcalı Ali Efendi (d. 1103/1692) – one of the seventeenth-century Shaikh al-Islāms- about the sayfiyya and ‘ilmiyya classes -who are the manṣib owners (erbāb-i manāṣib). For this, firstly I identified the manṣibs that are mentioned in Fatāwā Ali Efendi. In every manṣib, I shortly summarized the commonly held pieces of information in the literature about the definition, the power, and the responsibilities of that manṣib. Then I described the fatwas about the manṣib in the light of that theoretic information. While doing this, in order to not increase the volume of the article, I mostly tried to provide Çatalcalı Ali Efendi’s fatwas in the footnotes. Finally, I made assessments about the place of Shaikh al-Islām fatwa in the Ottoman legal system and the function of Shaikh al-Islām authority between the administrators and the people.
As a result, I saw that although the Ottoman Shaikh al-Islām was at the top of the state organization, he was not a person who unconditionally confirmed all the attitudes of the Ottoman Sultan. On the contrary, Shaikh al-Islām was questioning his attitudes in terms of legality, and when the Sultan wanted something carried out that was illegal, he would refuse his request.
In addition, it was noted that in Ali Efendi fatwas the senior managers rarely were involved; the questions were generally asked about the lower managers like qāḍī, vālī, and imām. For the relationship between senior managers and people was fragile, the people had more relationships and controversies with the lower managers. In this context, from the sayfiyya class, the emīn-i beytulmāl, and the timarli sipahi to the ‘ilmiyya class, the qāḍīs were mostly the mentioned manṣibs in the fatwas. Like his position in front of the Sultan, Çatalcalı Ali Efendi maintained his impartiality against these classes too; he supported them with his fatwas about the issues that they were right in, but he opposed them and advocated for the people when they were wrong. Nevertheless, especially in the sayfiyya class, most of the fatwas were about the unlawful behaviours of the administrators.
In Çatalcalı Ali Efendi’s fatwas about the ‘ilmiyya class, we can easily observe the great authority of the mashīkhāt office. For example, the person who disobey the legitimate orders of the Sultan was punished with taʿzīr but if someone underestimated or did not accept the Shaikh al-Islām fatwa, it was considered a problem regarding his faith (īmān) and he had to renew his faith. Also in his fatwas, dozens of examples are about the wrong decisions of Ottoman judges. In these examples, the Shaikh al-Islām fatwa played a role as a Supreme Court and overturned those wrong decisions. Based on these, I can say that the Shaikh al-Islām fatwa was not only a consultative institution but also had a powerful function in Ottoman legal system.
Finally, yet importantly, the Ottoman Shaikh al-Islām fatwa was an important application source for the people, because everybody freely could go and complain about the injustice happening in their lives - whatever their religious or ethnic identity. The mashīkhāt institution was just like a canal that was opened from the countryside to the center, it was much respected and available for everybody. Due to this open canal, the Ottoman legal system could regulate the local administrators in a historical period when there were no fast communication or transport facilities like today. Therefore, the Shaikh al-Islām fatwa played an important role in ensuring justice.
Shaikh al-Islām manṣib erbāb-i manāṣib fatwa Çatalcali Ali Efendi Fatāwā Ali Efendi sayfiyya class ‘ilmiyya class
Osmanlı devlet teşkilatında vakıf görevleri dışında kalan memuriyetler “mansıp” olarak ifade edilir, askerî görevler için “menâsıb-ı seyfiyye”, yargı, eğitim ve bazı dinî görevler için “menâsıb-ı ilmiyye”, bürokrasideki görevler için ise “menâsıb-ı kalemiyye” terimi kullanılırdı. Bütün bu mansıpların tayinleri çeşitli usullere tabi olarak merkezî idare tarafından yapılır ve sahipleri görev süreleri boyunca teftiş edilirlerdi. Mansıp sahiplerinin vazifelerini yaparken zaman zaman yetki aşımında bulunmaları ve görevlerini kötüye kullanmaları vakıası/ihtimali halk tarafından bu yetkilerin sınırlarının sorgulanmasına sebep olur ve mesele ilmiye sınıfının başı olan şeyhülislamlara intikal ederdi. Kimi zaman da mansıp sahipleri, tasarruflarının meşru olduğunu göstermek adına şeyhülislamlara başvurarak fetva talep ederlerdi.
Bu çalışmada 17. yüzyılda vazife yapan şeyhülislamlardan Çatalcalı Ali Efendi’nin (ö. 1103/1692) mansıp sahipleri (erbâb-ı menâsıb) olan ilmiye ve seyfiye sınıfları hakkında verdiği fetvalar incelenmiştir. Bunun için öncelikle Fetâvâ-yı Ali Efendi’de yer alan mansıplar tespit edilmiştir. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin başı olan padişahın yanı sıra, seyfiye sınıfından sadrazam, vezir, serdar, serasker, vali, voyvoda, dizdâr, subaşı, zabit, tımarlı sipahi, emîn-i beytülmal, cizyedar, zindancı ve mutlak olarak ehl-i örfe, ilmiye sınıfından ise şeyhülislam, kazasker, müderris, kadı/hâkim, imam ve hatibe yer verilmiştir. Her bir mansıp ele alınırken önce mansıbın tanımı, yetkisi ve sorumlulukları hakkında özetle bilgiler verilmiş, sonrasında ilgili fetvalar söz konusu teorik bilgiler ışığında tasvir edilmiştir. Tasvir yapılırken makalenin hacmini arttırmamak adına Çatalcalı Ali Efendi’nin fetvaları daha ziyade dipnotlarda aktarılmıştır. Son olarak Osmanlı hukukunda şeyhülislam fetvasının yeri ve yönetenler-yönetilenler arasında meşîhat makamının işlevi ekseninde değerlendirmeler yapılmıştır.
Makalenin sonucunda devlet protokolünde en üst sıralarda bulunan Osmanlı şeyhülislamının, devletin başı olan padişahı kayıtsız şartsız tasdik eden birisi olmadığı, aksine onun tasarruflarının hukuka uygunluğunu sorgulayan ve hukuka aykırı bir talepte bulunduğunda onu geri çeviren bir özellikte olduğu görülmüştür.
Fetvalarda reaya ile ilişkisi nispeten zayıf olan üst düzey yöneticilerin nadiren yer aldığı, soruların daha ziyade reaya ile yakın temas içinde olan ve onlarla daha çok hukuki ihtilaf yaşayan alt kademe yöneticileri ile ilgili sorulduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda seyfiye sınıfı içinde en çok beytü’l-mâl eminleri ile tımarlı sipahiler, ilmiye sınıfından ise kadılar fetvaya konu olmuştur. Çatalcalı Ali Efendi Sultan’a karşı olduğu gibi bu sınıflara karşı da tarafsızlığını korumuş, haklı oldukları hususlarda onları reayaya karşı desteklemiş, zulmetmeleri yahut yetkilerini kötüye kullanmaları hâlinde ise bunun yanlışlığını ortaya koyarak reayanın hakkını savunmuştur. Bununla birlikte özellikle seyfiye sınıfı hakkındaki fetvalarda yöneticilerin reayaya karşı savunulduğu örneklerin daha az olduğu, hukuki ihtilafların daha ziyade onların hukuka aykırı tasarrufları ekseninde meydana geldiği görülmüştür.
Çatalcalı Ali Efendi’nin ilmiye sınıfı ile ilgili fetvalarında iftâ makamının yüksek otoritesi kendisini kuvvetle hissettirmektedir. Öyle ki Sultan’ın hukuka uygun emirlerine itaatsizlik eden kişiye şiddetli tazir cezası öngörülürken şeyhülislam fetvasını tanımama/hafife alma fiili doğrudan imanla ilişkili kabul edilmiş ve şeriatın hükmünü reddetme anlamına gelen bu fiilin sahibine tecdid-i iman gerektiği belirtilmiştir. Öte yandan erbâb-ı menâsıb içinden fetvalarda en çok zikredilen zümre kadılardır. Yetkisiz olduğu halde yetkiliymiş gibi davranan, sahip olduğu yetkisini aşan ya da usuldeki eksikliği sebebiyle hatalı kararlar veren kadıların zikredildiği onlarca fetvada şeyhülislam fetvası mahkeme hükmünü bozmuştur, bu da meşîhat makamının bir tür temyiz mercii olduğunu göstermektedir. Bu hususlardan hareketle şeyhülislam fetvasının sadece istişârî bir mahiyette olmayıp çok daha güçlü bir işlevi bulunduğu söylenebilir.
Son olarak meşîhat makamının reaya için önemli bir hukuki başvuru mercii olduğu, dinî veya etnik kimliği ne olursa olsun herkesin özgürce bu kapıya giderek haksızlıkları şikâyet edebildiği anlaşılmıştır. Reayanın devleti temsil eden otoritelerle yaşadığı problemler hususunda meşihat kapısı; taşradan merkeze açılmış, son derece itibarlı, herkes tarafından kullanılabilen ve başvurulduğunda etkili bir şekilde sonuç veren hukuki bir kanal niteliğinde olmuştur. Sürekli açık tutulduğu için yerel yöneticilerin yaygın bir şekilde denetimini sağlayan bu kanal, günümüzdeki hızlı iletişim ve ulaşım imkânlarının bulunmadığı, her yere denetleyici gönderilemediği bir dönemde alt düzeydeki idarecileri hukuka uygun davranmaya zorlamış ve adaletin temin edilmesi yolunda önemli bir rol oynamıştır.
Şeyhülislam Fetva Çatalcalı Ali Efendi Fetâvâ-yı Ali Efendi erbâb-ı menâsıb seyfiye sınıfı ilmiye sınıfı
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 62 Sayı: 62 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.