The 18th century witnessed significant religious revivals and reforms throughout the Islamic world, including Morocco. While both sūfī and non-sūfī reformist movements advocated a return to foundational Islamic principles, often through purist-orientated approaches that rejected popular Sūfī practices, the Darqāwī Sūfī order took a distinct path. Formed by al-Arabī al-Darqāwī (d. 1239/1823) as a sub-branch of the Shādhilī order, Darqāwiyya was characterized by a revival of ascetism and popular Sūfī practices, such as self-striving, seclusion, begging, and dhikr gatherings, and aligned them with shariʿa principles. Above all, the teachings of Darqāwiyya revolved around the reverence (taʿẓīm) and veneration (ḥurmah) of Sūfī shaykhs and emphasized their central role as intermediaries between the Prophet and disciples. However, these Sūfī practices and emphasis on shaykhs faced condemnation from the Moroccan ruler, Mawlāy Sulaymān (r. 1792 to 1822) who favoured the Wahhābī teachings, despite not fully embracing its doctrines. In quest of exercising control over the zāwiyas, he targeted their religious legitimacy and restricted their Sūfī activities, including those of the Darqāwiyya. In this context, Al-Ādāb al-Marḍiyya li-sāliki ṭarīq al-ṣūfiyya, a Sūfī manual written by the Shadhilī-Darqāwī shaykh Muḥammad bin Aḥmad al-Būzīdī (d. 1229/1814), serves as both an apology and a Sūfī manifesto. Written in the ādāb al-murīd (Sūfī etiquette) genre, this text acted not only as a guide for Darqāwiyya disciples but also as a proclamation of the central role of Sūfī shaykhs, as well as it sought to legitimize the criticized Sūfī practices of the order. This article studies the unique conventional position of the Darqāwiyya Order during the late 18th century Moroccan reforms and present al-Ādāb al-marḍiyya as a significant text defending the reverence and veneration of Sūfī shaykhs, as well as their practices during this period.
Sufism 18th-Century Morocco Religious Reforms Sufi etiquette Shādhilī-Darqāwī order ādāb al-murīd genre Al-Ādāb al-marḍiyya
İslam dünyası 18. yüzyılda önemli dinî tecdîd ve reformlara şahitlik etmiştir, bu durum Fas için de geçerlidir. Hicaz’da ortaya çıkan Vehhâbîlik öğretilerinin Mağribli hacılar yoluyla müslüman batıya ulaştığı bu dönemde, tasavvufî gruplar da popüler tasavvuf pratiklerini reddeden yaklaşımları benimseyerek değişimden geçmiştir. Sûfî olsun ya da olmasın, dönemin ana akım grupları popüler tasavvufun pratiklerine ve geleneksel tasavvufi eğitimin şeyh merkezli yapısına karşı ortak bir tavır sergilemiştir. Bu değişim dalgaları arasında Derkāviyye farklı bir yol izlemiştir. el-Arabî ed-Derkāvî’nin (ö. 1239/1823) Şâzelî tarikatını zühd ve mücâhede merkezli uygulamalarla ihya etmesi sonucu oluşan Derkāviyye uzlet, yamalı hırka giyme, dilenme ve zikir meclisleri gibi uygulamaları teşvik ederek popüler tasavvufu şeriat ekseninde canlandırmıştır. Hz. Peygamber ve müridler arasında bir aracı olarak şeyh, Derkāviyye’de merkezi bir role sahip olmuştur. Ne var ki bu öğreti ve uygulamalar Fas sultanı Mevlây Süleyman’ın (1792-1822) tepkisini çekmiştir.
Mevlây Süleyman’ın popüler tasavvufa yönelttiği eleştiriler, kısmen dinî inanışından ve halkının dini doğru bir şekilde yaşayışına duyduğu endişeden ileri gelmiştir. İtikadî doktrinlerini bütünüyle onaylamasa da Vehhâbî öğretilerine yakınlık duymuş ve bu yönde adımlar atmıştır. Esasında Nâsıriyye tarikatı müntesibi olan sultan sadece Nâsıriyye’yi değil, yönetimle güçlü ilişkiler kuran diğer tarikatları da desteklemiştir. Derkāviyye ve diğerlerini ise münzevi yaşam tarzlarının toplum için sosyal ve ekonomik bir yük olduğunu söyleyerek hedef göstermiştir. Sultanın bu tutumunda sadece dinî görüşleri değil, kırsal bölgelerdeki kabileler arasında hızla yayılan tarikatları merkezi otoritesine tehdit olarak görmesi de etkiliydi. Zira kabile topluluklarının dinî yaşamını yönlendiren zaviyeler, aynı zamanda sosyal ve ekonomik açıdan da belirleyici bir etkiye sahipti. Mevlây Süleyman otoritesini güçlendirme arzusuyla zaviyelerin dinî meşruiyetlerini hedef almış ve iki dinî grubu kutuplaştırmıştır: Merkezi otoriteye bağlı şehirli alimler ve kabilelerin müttefiki olan zaviye şeyhleri. Böylece, zaviyeleri itibarsızlaştırıp faaliyetlerini kısıtlayacak ve kabileler üzerindeki hakimiyetini güçlendirecektir. Bu zaviyelerin aleyhinde, Vehhâbî öğretilerine mutabık bir propaganda başlatmıştır. Yayınladığı risâle ve hutbelerde şeyhlerin tasavvufî eğitimdeki rollerini hiçe saymış, faaliyetlerini ise bidat sayarak yasaklamıştır. Bu yaptırımlar zaviyelerin dinî, sosyal ve ekonomik alanlarını daraltmış, bu politikalardan Derkāviyye de etkilenmiştir.
Derkāvî’nin halifesi Muhammed b. Ahmed el-Bûzîdî (ö. 1229/1814), tasavvufi risâlesi el-Âdâbu’l-mardiyye li-sâliki tarîki’s-sûfiyye’yi bu dönemde yazmıştır. Aleyhlerinde sürdürülen propagandanın büyük olasılıkla farkındadır ve şeyhin seyrüsülûkteki rolünü yeniden tesis etme ihtiyacı duymuştur. el-Âdâbu’l-mardiyye müridin Allah’a, Hz. Peygamber’e, şeyhine ve diğer müridlere karşı riayet etmesi gereken edepleri açıklayan bir risâledir. Âdâbü’l-mürîd türünde yazılan eser, Derkāviyye müridleri için yolun gereklerini açıklayan kapsamlı bir kılavuz iken modern araştırmacılar için de 18. yüzyılda bir Derkāvî müridinin hayat tarzı ve dünya görüşünü bütüncül biçimde tasvir eden bir belgedir. Eser hem ideal davranışları kapsayan zâhirî edepleri (el-edebü’z-zâhir) hem de kalbin hallerini ilgilendiren bâtınî edepleri (el-edebü’l-bâtin) açıklamaktadır. Bu temalar tasavvufi literatür için bir ilk olmamakla birlikte, Bûzîdî’nin metnini farklı kılan, şeyhe karşı tazim ve hürmeti kitabın merkezine yerleştirmesi ve diğer tüm edepleri bu kavramların etrafında işlemesidir. Nitekim kitabın önemli bir bölümü tazim ve hürmetin önemine ayrılmıştır. Bûzîdî, Kur’an ve hadis kaynaklarına başvurarak okuyucunun zihninde bu mefhumları meşrulaştırır. Ona göre, mürid manevi ilerleme için şeyhe tazim ve hürmet beslemelidir; diğer yandan şeyh, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak buna layıktır. Bûzîdî yamalı hırka giymek, inzivaya çekilmek ya da dilenmek gibi tarikatın eleştirilen uygulamalarını da benzer şekilde meşrulaştırır. Öte yandan, tüm bunların kendi başına amaç olmadığını, seyrüsülûkta önemli araçlar olduğunu söyler. el-Âdâbu’l-mardiyye’de yaptığı şey, şeyhin merkezi rolünü güçlendirmek, tepki çeken tarikat uygulamalarını şeriat sınırları içinde meşrulaştırmak ve tüm bunları velî kültünden ayırmaktır.
Bağlamı dikkate alındığında, el-Âdâbu’l-mardiyye sadece tasavvufi bir risale olarak değil, döneminin püriten söylemlerine ve reformlarına karşı bir müdafaa ve manifesto olarak okunabilir. Şeyhsiz tasavvuf fikrini reddederek mürşidin rehberliğinde klasik seyrüsülûk anlayışını yeniden tesis eder. Bu çalışmada 18. yüzyıl Fas’ının dinî reformları karşısında Derkāviyye’nin özgün pozisyonu ortaya konulmakta ve el-Âdâbu’l-mardiyye, bir âdâb metni olmasının yanında, şeyhlere tazim ve hürmeti savunan ve tasavvufi uygulamaları meşrulaştıran önemli bir bildiri olarak incelenmektedir.
Tasavvuf 18. Yüzyıl Fas’ı Dini Reformlar Tasavvufi edep Şâzelî-Darkāvî tarikatı âdâbü’l-mürîd el-Âdâbu’l-mardiyye
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Tasavvuf |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ağustos 2024 |
Kabul Tarihi | 16 Aralık 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 67 Sayı: 67 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.