Buz gibi bir rüzgâr esiyordu… Kentin öbür ucundan, kampüsten geliyorduk. Galeri’ye vardığımızda, hepimiz soğuktan donmuştuk. Sonra içeriye girdik. Algılarımın çözülmesi, biraz zaman aldı. Kokteyl henüz başlamıştı. Çok kalabalıktı ama gürültü yoktu. O şık davetliler sanki telepatiyle anlaşıyorlardı. Garsonlar zarif manevralarla, insanların arasından geçerek sürekli servis yapıyordu. Hercai menekşe yaprağıyla süslü, somonlu tartoletlerden yedim. Beyaz şarabın serin buğusu, kırmızı şarabın yağmurda bağ rayihası… Aydınlatma ne kadar yumuşaktı… Dışarısı Alfred Sisley kışıydı, orası kesin ama içerisi, karar vermek zordu, galiba bu bir Art Nouveau ılıklığıydı. Derken herkes açılış konuşmasını dinlemeye çağrıldı. L’homme qui aime Smyrne/İzmir’i Seven Adam nam-ı diğer Lucien Arkas sergiyi açtı! Arkas, tek tek bütün misafirlerin hatırını sorarak nazik sohbetlerini sürdürürken, davetliler de yavaş yavaş sergiyi gezmeye koyuldular, büyük bir beğeniyle. Tabii, sonraki günlerde yeniden gelecekler, diğer birçok ziyaretçiyle birlikte, galerinin büyülü atmosferini teneffüs etmek ve bu eşsiz Einfühlung olanağını değerlendirmek üzere.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 7 |