We, as humans, are not only conscious beings like other animals but also self-conscious and self-transcendent. We therefore think about ourselves, our immediate and far environment, and even our entire world and different condi-tions of it. Sometimes we can also contemplate and reflect on such questions as, (a) why there is evil and suffering, and why natural disasters happen in the world and cause so many innocent people to die or to suffer; or (b) why right-eous people suffer while evil ones live in a better and more comfortable condi-tion. These kinds of questions become much crucial and more existential espe-cially for all theists in general and Muslims in particular. As the Muslims, we believe in an omnipotent, omniscient and infinitely good God who is the Creator and Sustainer of everything in the world. In such a situation, most of us are faced to reconcile the idea of God with the existence of various evils. But it would be possible for us to account for the problem of evil either by denying the omnipotence, omniscience and goodness of God, or by accepting all suffering as a result of our intentional actions, or by accepting a new evil god/gods rather than a good One, namely Ahriman, demons, ghosts, asuras etc. in different reli-gious systems. In this article, we examine how Hinduism and Buddhism answer for above ques-tions, and struggle against the phenomenon of human suffering. We discuss that there is direct relation with the idea of God and the answer for human suffering. For example, in Vedic period of Hinduism, people believe in so many gods and goddesses, who are good in nature, at the same time they attribute all kinds of evil in world to demons, or asuras who have evil in natures, and very much simi-lar to gods. As we came to Upanisadic period, there is no anthropomorphic and theriomorphic concept of God on the one hand, avidya, ignorance, is accepted the cause of evil and human sufferings on the other. It is also noticeable that similar development takes place in the history of Buddhism as far as the concep-tion of Mara is concerned.
İnsan sahip olduğu düşünme ve muhâkeme yeteneğiyle diğer canlılardan farklı bir varlıktır. Genelde insan için bir üstünlük vasıtası olarak kabul edilen akletme yeteneği aynı zamanda insanı, canlılar dünyasının en kaygılı ve en tedirgin yara-tığı da yapmıştır, denilebilir. Çünkü insan sadece kendini, bugünü ve yakın çev-resini düşünmekle kalmaz, bunun yanı sıra geleceği ve top yekûn insanlığın du-rumunu da merak eder. Özellikle deprem, yangın ve sel baskını gibi doğa fela-ketleriyle karşılaştığında, pek çok suçsuz, masum insanın ölmesi veya zarar görmesi onu ziyadesiyle üzer. Dahası o, bir çok dürüst ve namuslu insan dünya-da yoksulluğun ve izah edilemez bir sefâletin pençesinde kıvranırken, kötü ve sahtekar insanların dünyada mutlu ve rahat bir hayat sürmelerini mutlak iyi ve adil bir Yüce Tanrı’nın varlığıyla bağdaştıramaz. Zaman zaman ateist olduğunu veya hiçbir dine inanmadığını söylese de her zaman sıkıntılı ve kaygılıdır. Bun-dan dolayı kötülük ve kötülüğün kaynağı problemi, bütün dinlerin üzerinde durduğu ortak konulardan biridir. Kötülük bazen top yekun inkar edilmiş, bazen de onun bir imtihan aracı olduğu ve sabredenlerin sonuçta büyük kazançlar elde edeceği ileri sürülmüştür. Bazen de İstenmeyen durumların ya insanın iradi ey-lemlerinin kaçınılmaz bir sonucu olduğu ya da Yüce Tanrı’nın kontrolü dışındaki Ehriman, asura veya demonlar gibi mahiyetleri itibariyle kötücül var-lık/varlıkların eseri olduğu iddia edilmiştir. Ancak kötülüğün kaynağı konusunda ortaya atılan bu çözüm tarzlarından hiç biri nihai noktada herkesi tatmin et-memiştir. Bundan dolayı kötülük problemi dün olduğu gibi bugün de din ve dü-şünce sistemlerinin hararetle tartıştığı bir konu olma özelliğini sürdürmüştür, şüphesiz yarın da sürdürecektir. İşte bu yazıda Hinduizm ve Budizm’in konuya yaklaşım tarzı ve izahı ortaya konulmak istenmiştir. Sonuçta, Hinduizm’in Vedalar döneminde kötülük, bazen İndra ve Varuna gibi iyicil tanrıların öfkesinin sonucu bazen de asuralar, dasyular, raksalar ve piçakalar gibi değişik isimlerle anılan insanlara düşman olan mitolojik varlıkların eseri olarak kabul edilmektedir. Upanişadlar döneminde ise, insanın karşılaştığı her türlü olumsuzluğun kaynağı avidyadır, yani bireyin gerçek hakkındaki cehâletidir. Budizm’de ise her türlü dünyevi kötülük, Mâra’nın eseridir. Mâra ise, Budist kutsal literatür-de bazen nirvana yolcularının karşılaştıkları ve yenmeleri gereken her türlü fi-ziksel ve psikolojik zorluk anlamında soyut bir kavram bazen de kişiyi sevdikle-rinden ayıran ölümün antropomorfik ve sembolik anlatımı olarak görülmektedir. Bazen de semitik dinlerdeki Şeytan/Satan’ın Hint versiyonu şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2003 |
Gönderilme Tarihi | 5 Kasım 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2003 Cilt: 1 Sayı: 1 |