20. yüzyılın ortalarından beri "insan hakları", Birleşmiş Milletler’den diğer uluslararası sistem ve organizasyon biçimlerine kadar uluslararası ilişkilerin retoriğinde merkezi bir rol oynamıştır. İnsan haklarının "gücü", bireylerin "yalnızca insan oldukları için haklara sahip oldukları" iddiasına dayanmaktadır (Gewirth1982). Bu da, bu hakların tüm insanlara ait oldukları, dolayısıyla evrensel oldukları manasına gelmektedir. Ancak, 20. yüzyılda yaşanan şiddetin derecesi, daha açıkçası faşist rejimlerin acımasızlığı ve savaşların veya diğer insani krizlerin sonucu olarak ortaya çıkan sayısız insan hakları ihlali göz önüne alındığında, uluslararası insan haklarının koruması etkinliği hakkında sorular su yüzüne çıkmıştır. Bu etkililik eksikliği, insan hakları hakkında, belirli bir ölçüde farklı biçimler alabilen bir şüpheciliği beraberinde getirmiştir. İnsan hakları düşüncesi insanlık ve özgürlük ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Bunun yanısıra, insan haklarının üzerinde inşa edildiği bir diğer temel ise, siyasi gücün ‘’akla’’ ve ‘‘hukuka’’ dayanması gerektiği varsayımıdır. Bu yazıda, 1948’deli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki geleneksel insan hakları anlayışı ve ticaretteki bütünleşme ve liberalleşmenin dünyadaki örgütlerin yasalarıyla nasıl bütünleştiği analiz edilecektir. Bu betimsel analiz, ilerici bir düşünce olarak aklın ve tarihin eleştirisini içeren doğal hakların eleştirilmesine karşı olarak değerlendirilecektir.
Since the mid-20th Century “human rights” have played a central role in the rhetoric of international relations from the United Nations to other forms of international systems and organisations. The "power” of human rights refers to the claim that individuals "have rights only because they are human" and that these rights belong to all people, hence they are universal. However, the given degree of violence experienced in the 20th century, period, when the concept of human rights has become more dominant in international and national law, questions arise about effectiveness of international human rights protection. This lack of effectiveness gives rise to a certain degree of scepticism about the power of human rights, which may take different interpretations. The notion of human rights based on the principles of humanity and freedom and the assumption that political power must be subjected to “reason” and “law” can be questioned in its very foundations. The present paper analyses the traditional understanding of human rights as included in the Universal Declaration of Human Rights (UDHR) of 1948 and how human rights have been integrated in the law of worldwide organizations to promote integration and liberalisation of trade. This descriptive account will be evaluated against a critical understanding of natural right which involves a critique of reason and of history understood as a progressive thought.
Human Rights Global Organizations International Law Natural Law Critique of Reason
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Derleme |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Ocak 2021 |
Gönderilme Tarihi | 26 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |
MANAS Journal of Social Studies (MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi)