Kadın ve erkek arasında ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda görülen eşitsizliklerin kaynağında, ataerkil sistemin her bir aygıtıyla yeniden üretilen ve biyolojik olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara dayandırılarak doğallaştırılan toplumsal ilişkileri ve yargıları yatar. Bu sosyal ve kültürel ön kabullere dayanan ayrımlar, sendika içinde kadın ve erkeğin farklı konumlandırılmasının, sendika işinin cinsiyetlendirilmesinin, sendika içinde kadınlar ve erkekler arasında kurulan güç ilişkisinin ve hiyerarşisinin temel gerekçesi ve dayanağını da oluşturur. Çoğu zaman erkek egemen sendikalarda hüküm süren zihniyetler ve gelenekler de annelik-kadınlık ideolojisini kullanarak ve kadınları suçlayarak meşrulaştırma yolunu seçmektedir. Böylelikle kadınların sendikalardaki üyelik oranlarının düşük olması, sendikaların güç yapılarından dışlanması ve çalışma hayatında karşılaştıkları sorunları karşısında görülen örgütsel eylemsizlikleri ve politikasızlıklarının da meşru dayanaklarını oluşturmuş olurlar. Bu makalede kadınların sendika içindeki konumlarını belirleyen unsurlar, kadınların toplumdaki ve işgücü piyasasındaki ikincilliğini yeniden üreten aygıtlardan birisinin erkek egemen sendikalar olduğunu iddia edeceğiz. Bu nedenle “gerçek işçi”, “güvenilir işçi”, “emek mücadelesi” ve “ücretli iş” “sendikacılık işi” gibi kavramların sendikal örgütlenme ile bağlantısı, sendikalı kadın işçiler ve Türkiye’deki sendikalar için ne anlama geldiğini irdelemeye çalışacağız
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mayıs 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 15 Sayı: 56 |