Geçen yüzyıldan miras kalan biyoteknoloji, yüzyılın başında İnsan Genomu Projesi’nin de tamamlanmasıyla birlikte yepyeni bir çağa girmiş ve tarımdan sağlığa kadar birçok alanda insanlık lehine büyük beklentiler yaratmıştır. Sadece bilimsel anlamda değil, bir popüler kültür ürünü olarak da gen kavramının yaşamımıza girdiği ve teknolojinin eşitsiz biçimde olsa da hayatın tüm alanlarına nüfuz ettiği tarihin bu dönüm noktasında, biyoteknolojinin sosyal sonuçları, özellikle insan hakları açısından önem taşımaktadır. Tarihsel olarak öjenik ile gündeme gelen genetik determinizm ideolojisinin, gelişen genetik mühendisliği ile yeniden toplumsal sorunlara suni çözümler olarak görülmemesi için, insan hakları açısından, başta ayrımcılık olmak üzere, mevcut ya da olası uygulamaların önüne geçmek amacıyla her şeyden önce yasal güvencelerin sağlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle, temel hakların yanında sağlık hakkı çerçevesindeki eşitsizliğin giderilmesini engelleyecek yeni insan hakları politikaları, dünyada var olan ve “doğal” olmayan bölünmelerin, bu kez genetik anlamda geriye dönüşü olmayacak biçimde daha da derinleşmemesi için zorunlu görünmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kamu Yönetimi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Sayı: 22 |