Osmanlı İmparatorluğu’nda Kırım Harbi’yle başlayan dış borçlanma sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan ve tütün tekelini elinde bulunduran Tütün Rejisi, Osmanlı kaynakları üzerindeki Avrupa kontrolünü açık bir statüye kavuşturan Düyun-u Umumiye sistemi içinden doğan çok-uluslu bir yabancı sermaye yatırımıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun tütün işletme yetkisini yabancı sermayeye dayalı üçlü bir konsorsiyuma vermesi, kendine has özellikleri olan bir tür özelleştirme modelidir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımının ilk örneklerinden olan Tütün Rejisi, Osmanlı’nın yabancı finans, sanayi ve ticaret sermayesiyle bağlarını güçlendirirken ülke geneline yayılan örgütlenme düzeyi, faaliyet çeşitliliği ve elde ettiği gelir bakımından farklı bir uygulamadır.Avrupa’da çift yanlı kayıt tekniğinin tarihi XIII. yüzyıla uzanmakta iken Osmanlı İmparatorluğu’nda bu tekniğin uygulanması 1879 yılında yayımlanan Padişah fermanına dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda bu tekniğin geç uygulanmasının en önemli nedenlerinden biri özel sektörün yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı bankası öncülüğünde kurulan Düyun-u Umumiye ve Tütün Rejisi Osmanlı İmparatorluğu’nda çift yanlı kayıt tekniği kullanan şirketlerin ilk örneklerinden biridir. Bu şirketlerin, Osmanlı’nın liberalizasyon denemesinin yoğunlaştığı 1879-1885 yılları arasında kurulmaları, çift yanlı kayıt tekniğinin uygulanmasına önemli katkılarda bulunmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra çift yanlı kayıt tekniğine yeni geçilmesi (1879) sebebiyle Türk muhasebe düşüncesinin çağdaşlaşmasına yardımcı oldukları da anlaşılmaktadır. Çift yanlı kayıt yönteminin benimsenmesi sayesinde Osmanlı devlet muhasebesi alanında uluslararası standartlarla tanışmış, mali kayıtlarda tekdüzelik ve şeffaflık sağlanmıştır.Çalışmamızda Tütün Rejisine ait 1884-1909 yılını kapsayan mali tablolar belirli dönemlere ayrılarak incelenmektedir. Yapılan inceleme sonucunda bilanço ve gelir tablosunun daha anlaşılabilir hale geldiği, çift yanlı kayıt yöntemi konusunda da önemli gelişmeler elde edildiği belirlenmiştir. Yapılan incelemeler, XX. yüzyıla ait Türk muhasebe düşüncesinin çağdaş uygulamalar düzeyine ulaştığını göstermektedir.
The external borrowing process starting with the Crimean War led
the Ottoman Empire to declare bankruptcy in the second half of the 19th century.
As a result of this process, the Ottoman Public Debt Administration (OPDA) was
established, which represented the claims of the creditors on the Ottoman’s resources
and managed the repayment of the debts. The Ottoman Public Debt Administration
transferred its right to manage the tobacco revenues, one of the most important tax
sources of the Empire, over to the Régie Company. The Régie Company holding the
tobacco monopoly was the first profit-sharing company set up with foreign capital.
Having been one of the pioneers of foreign direct investments, the Régie Company
strengthened the Ottoman’s ties with foreign financial, industrial and commercial
capital. Also, it was a different practice in terms of its organizational structure
spreading all across the country, the wide range of its activities and the revenues it
obtained.
While the application of the double-entry bookkeeping method in Europe
dated back to the 13th century, it started to be practiced in the Ottoman Empire
subsequent to the governmental edict published in 1879. One of the main reasons for
the late application of this method in the Ottoman Empire was that the private sector
remained underdeveloped. Having been a profit-sharing company founded with
foreign capital, the Régie Company was among the earliest examples of a company
using the double-entry bookkeeping method. The fact that this industrial enterprise
was established between the years 1879 and 1885, during which the Ottoman Empire
focused on liberalization efforts, led to the application of the double-entry bookkeeping
method. Moreover, as a result of the transition to the double-entry bookkeeping
method (1879), it contributed to the modernization of the Turkish accounting system.
In this study, the financial statements pertaining to the years 1884 and 1909
are analysed by dividing them into specific periods. As a result of this analysis, it can
be concluded that balance sheets and income statements became more comprehensible
and that that some significant progress was made regarding double-entry bookkeeping
practices. The study reveals that the Turkish accounting system in the 20th century
reached a modern level thanks to such practices adopted in the19th century
Diğer ID | JA29VU62ET |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Temmuz 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 11 - Sayı: 11 |